Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
La Fontaine masallarından birinde, zengin bir çiftçinin oğullarına oynadığı bir oyunu, ben de kitaplarımda size oynamaya çalışıyorum. Bilge çiftçi, ölümünün yaklaştığını hissettiği bir zamanda, oğullarını hasta yatağının başına toplar. “Tarlamızı sakın satmayın, toprağın altında hazine gömülü, ama tam olarak nerede bilmiyorum," der. Baba öldükten sonra, çocukları saklı hâzineyi bulmak için toprağı alt üst ederek kazar, sürerler. Hazine bulamazlar. Kazmışken bir şeyler ekerler. O tutkulu kazma sayesinde toprak o yıl hazine değerinde mahsûl verir. Çocuklar babalarının mesajını alırlar: Hazine hayaliyle tutkuyla çalıştılar, hayat da onları hazine değerinde ödüllendirdi. Asıl hazine, bu dersin kendisidir. Siz kendinizin tarlasısınız; kendinizi kullanım kılavuzunuza uygun kullandıkça, kendinizi işlemek için daha fazla zaman harcadıkça, kendinize yatırımlarınızı artırdıkça kendinizden alacaklarınız artacak, bu da kendinize inancınızı artıracak. En büyük hâzineniz, sizsiniz. Fırsatları dışarıda ve başkalarında arayıp bulamıyorsanız, biraz da kendinize dönün, belki de aradığınız içinizdedir
Alfa
Ortaçağ toplulukları vebadan öyle korkuyorlardı ki, adı bile ürkütüyordu onları ;mümkün olduğunca uzun süre adını anmaktan, hatta salgınların sonuçlarını şiddetlendirmek pahasına bile olsa, gerekli önlemleri almaktan kaçındılar. Öyle güçsüzdüler ki, hakikati kabullenmek, onlar için, durumla yüzleşmek ve karşı koymak değil, yıkıcı etkisine kendini teslim etmek ve normal yaşam sürüyormuş gibi yapmaktan vazgeçmek olacaktı. Tüm halk böyle bir körlüğe seve seve katılıyordu. Gerçekliği reddetme yönündeki bu ümitsiz irade “günah keçisi " avını teşvik ediyordu. La Fontaine, Vebadan Hasta Hayvanlar masalında bu korkunç terimi dile getirerek uğursuz gücünü bir bakıma topluluk içinde serbest bırakmaktan duyulan bu yarı dini tiksintiyi mükemmel biçimde ifade eder : Veba(adıyla anmalı çünkü)...
Reklam
Hasta La Fontaine
Ne güçtü bu insanları anlamak. Sadece varlıkları kendilerine yetmeyen zavallı canlılardı hepsi. Devamlı bir şeylerin peşinde koşan, kendi kendilerine yaşama ve dünyaya anlamlar yükleyip, kendi yarattıkları kavramların altında ezilen ahmaklar yığınıydılar işte.