beni artık hiçbir şeyin yokluğu üzmüyor. sahip olduklarım elimde kaybettiklerim sanki hiç benim olmadılar hayal ettiklerim ise gerçeğe o kadar uzak ki yani beni gerçekten hiçbir şeyin yokluğu üzmüyor beyler.
Bazen hayatı ıskaladığımı hissediyorum
Ciddi bir geç kalmışlık çöküyor omuzlarıma
Hareket kabiliyetimi unuttururcasına
Düşünce dizimini bozarcasına
Bir girdap sarıyor saçlarımı
Tarıyor düğüm düğüm ilmek uçlarını
Sanrıların adı tanımlanamadan bölünerek çoğalıyorlar
Sitemkar bedenim bir dua yakarışında
Hayal ettiklerim böyle değildi
Yaşamak için
Okumakta veyahut yazmakta olduğunuz romandaki bir seri katilin bir sabah (bayram sabahı dahil) ansızın kapınızı çaldığını ve öldürmesi gereken son kişinin de siz olduğunuzu söylediğini hayal edin. 😁 O an ona ne söylemek isterdiniz?
Absürt yorum dahil, her türlü yoruma açığım. Atış serbest 🤭
Cevabını merak ettiklerim:)
Bu dünyadan göçmemle, düşlediğim, umut ya da arzu ettiklerim şöyle dursun, istediğim, uğruna çalışıp çabalayarak, ulaşmayı denediğim hiçbir şeyi elde edemediğimi açıkça anladım. Hiçbir şeyi.
Hile yapmak çakalların işi, savaşmaksa cesurların."
.
.
"Sen öyle san, Hansel. Oradaki elmaysa buradaki de elmalı şeker işte aynı şey. Bir şeyin dışını tatlıya bulamak özündeki zehri yok etmez. Yeme yani bunları...
.
.
Kaç kez düştüğüm ve kaç kez doğrulduğumla alakalıdır hayata tutunma şeklim. Kurmaca dünyanın kaotik düzenine uymuyor
“Bu saatte ışık yanmayacak demedim mi!” diyor. Demedin diyemiyorum, siniyorum. “Uyu artık!” diye bağırıp ışığı kapatıyor. O gidince perdeyi açıyorum. Kaldığım odanın penceresi dar bir sokağa bakıyor. Az sayıdaki sokak lambası da apartmanların cephelerine monte edilmiş.
Karşıdaki apartmanın ikinci katına denk gelen sokak lambasının beyaz ışığında kitabımı okumak istiyorum. Ama ışık bana ulaşmıyor. Hiç uykum yok. Ben de ışıksızlıktan okuyamadığım kitabın devamında neler olabileceğini hayal ediyorum. Ertesi gün hayal ettiklerim olmuş mu diye okuyorum. Hiçbiri olmuyor. Doğru hayal etmeyi beceremiyorum. Üzülüyorum buna. Gündüzleri ben kitap okurken, Fikriyanım yanı başımda dikiş dikiyor. Makinenin sesi beynimi deliyor. İğnenin parmaklarının üstünden geçtiğini hayal ediyorum, ihtiyar parmaklarının delik deşik olduğunu. Diktiği elbiseyi bitirip “Çıkar üstünü de, şunu bir giy bakalım,” diyor.