Deniliyor ki, “Resülullah (s.a.v.) bugün yaşasaydı ne yapardı, şunu yapar mıydı, şöyle der miydi vs...” Gerek yok ki bu tarz yaklaşımlara... Allah Resülü (s.a.v.) söyleyeceği her şeyi zaten söyleyip gitti. Tıpkı bilgisayardaki bir zip dosyası gibi; sıkıştırılmış bir hayat var orada. Bu hayatı açtığınızda, son âdemoğluna lazım olabilecek her şeyin orada olduğunu görürsünüz. Yani Efendimiz'in (s.a.v.) hayatında eksik bir şey yok ki o eksikleri ben doldurayım. Benim yapacağım şey anlamaya çalışmak. İşte bu noktada önümüze beş basamak çıkıyor:
Birinci basamakta yapacağımız şey, Efendimiz'in (s.a.v.) hayatını bilmeye çalışmak. Bu ya okumakla ya dinlemekle olur.
Geldik ikinci basamağa, ne yapacağız? Anlamaya çaışacağız. Çünkü Efendimiz'in (s.a.v.) bazı şeyleri bize zor gelecek. Zihnimizde Cahiliye'nin kırıntıları, ideolojik baskılar, modernizmin estirdiği rüzgârlar ve daha birçok şey var. Biz ümmi değiliz ki; ümmilik burada cahil-cühela anlamında değil, saf duru anlamında... Bu manada ümmi değiliz ki bazı şeyleri hemen zihnimize oturtabilelim. Velhasıl anlamak için çaba göstereceğiz.
Üçüncüsü kavramaya çalışacağız. Anladığımızı biraz daha içselleştireceğiz.
Dördüncüsü yoğrulmaya çalışacağız. O nebevi mesajların içine gireceğiz, tıpkı sahâbe gibi... “Ya Resülallah, nasıl ki sen miladi 6. asırda yoğurdunsa Bilâl'i, Habbâb'ı, Ammâr'ı, bizi de yoğur,” diyeceğiz. Kendimizi Efendimiz'in (s.a.v.) mübarek ellerine teslim edeceğiz.
Beşincisi de yaşayacağız. Eğer yaşama olmazsa, inanın ki önceki dört basamağın bir anlamı, bize bir katkisi olmaz..