Akıl ve kalbin birliği Doğu kültürünün önemli özelliklerin biridir ve hayatın her alanına nüfuz eder. Japonca’da kokoro kelimesi kalp, zihin, akıl ve ruh demektir. Bu kavram, Japon kültür ve düşüncesinde insanın içsel bütünlüğünü ve evrenle olan uyumunu ifade eder. “Falanca kişinin kokorosu güzel…” dediğinizde o insanın aklen, kalben ve ruhen iyi bir insan olduğunu söylemiş olursunuz. İyi sadece ahlaki iyiyi değil aynı zamanda rasyonel doğruyu ve estetik güzelliği ifade eder. Kokoro akıl, kalp ve ruh arasındaki yapay duvarları ortadan kaldırır; insanın ve varlığın içsel bütünlüğüne vurgu yapar.
Felsefecilerin yaratılışının ne demek olduğunu soruyorsunuz? örnek onların tarihsel anlam açısından eksiklikleri, oluş düşüncesinin kendisine duydukları kin, onların egiptisizmi. Bir şeyden bir mumya yaptıklarında sonsuz düşünce ile bir şeyi tarihsizleştirdiklerinde, onu onurlandırdıklarına inanıyorlar. 1000 yıldan bu yana filozofların elde
Arabi'nin kendisinden hadis alıp rivayet ettiği birçok kadın da vardır
îbn-i Arabi, Mekke'de bir başka kadına daha, Zeynep-el Keliyye'ye rastgelir; evvelden zenginliği ve güzelliği ile marûf bu hanımefendi, mukaddes şehirde itikafa çekilmiş ve orada bir zahide vasfıyla temâyüz etmekteydi; Sufîler'den birçok dosta sahipti. Namazların edasında gösterdiği dakiklik îbn-i Arabi'nin büyük takdirine mazhar olan bu hanım, hâl vaki olduğunda tayyederdi -biyografilerinde hiç değilse değinilmemiş dahi olan bu durum, muhtemelen diğer kadın ilara da vaki bir hâl* idi. îbn-i Arabi'nin onunla birlikte Kudüs'e seyahat etmesi, kendisinin bu kadına karşı duyduğu derin hürmetin bir ifadesidir. Bu büyük Endülüs'ümün kadınlara karşı umumi tavrı hayatında kendine mahsus bir yer işgal eder.32 îbn-i Arabi kendisini Allah tarafından "Hâtemu'l-Evliya"33 mertebesi ile taltif edilmiş kabul ettiğinden, şefaat etme nimetine de sahip olmaktaydı; ne ilginçtir ki da ha gençlik yıllarında şefaatine nail kıldığı ilk insanların cümlesi kadındı; bunlar iki kızkardeşi, o zamanki zevcesi ve bir diğer dördüncü kadın idi (evlilikleri hakkında yeterli malûmata sahip değiliz). Ve de îbn-i Arabi'nin (tabii ki manevî anlamda) hırka, yani tarikat esvabı giydirdiği onbeş şahıstan ondördü kadındı, çünkü o (Câmî'nin de hakkında bize bildirdiği üzere) kadınların, manevî hayatın her mertebesinde bir makama sahip olabileceklerinden, hatta "kutup" veye "eksen" gibi, velayet silsilesinin en ulvî derecelerine i'tilâ' edebileceklerinden emindi. Hayatının sonuna kadar îbn-i Arabî irşad meclislerine kadınları iştirak ettirmiş ve derslerini kadınların da dinlemesine müsaade etmiştir.
Sizler mutluluğun, gerçek hayatın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. İnsan hiç olmazsa bir kez yaşamı bütün o yapmacıktan uzak güzelliği içinde duymalıdır.