İç Anadolu kıraç, sevimsiz bir boz denizi. Ne bir ağaç, ne bir tutam ot, ne bir su parıltısı... Bu toprakların verimsiz ve kuraklığı; insanlarını da duygusuz, tepkisiz, kaba kalıba sokmuştur. Bir yüzyıl geçmesine rağmen cehaletin hüküm sürdüğü topraklarda değişen bir şey yok. Cehalet artık prangalarını kırmış, sesini yükseltmiştir.
Aptalların, vasıfsızların, şeyhlerin söz sahibi olduğu Türkiye’de düsturumuz cumhuriyetin 2.yüzyılında da benzerdir:
"Aç bırak itaat etsin
Cahil bırak biat etsin."
Anadolu…Düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır.
-Çevre değiştirmedikçe insanın değişmesine imkan yoktur .
-Omuz omuza, diz dize oturmuş olmamıza rağmen, ben hala her birinden yüzlerce fersah uzaktayım.
-İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?
-Ah, bu insan, ah bu insan denilen mahlûk! Tabiatı, ne cenabet bir zindan haline sokmuş.
-İnsan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır.
-Sevildiğini hisseden kadın kadar çekilmez bir şey yoktur.
-Ölüm belki cismani hazların en büyüğüdür.