Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû..
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bu kitabı bi zamanlar öyle çok okumak istedim ki. Çıktığı yıllar instagram da elden ele gezerdi herkeste görürdüm de bi alıp okuyamadım. Sitede okumuş olanların sayılarının azlığına bakıp aldanmayın, 1k kullanmayan çok insan var kullananlara
Bir Murat Menteş hayranı olarak diye söze başlamak istiyorum. Yazar kitapla konuşmanızı sağlıyor. Bu eserde yazarla karakterlerle sohbet ediyorsunuz. Nasıl mı? Sizde okuyun görürsünüz. Sürprizi bozmak istemem.
Gelelim eser'in içeriğine polisiye türünde olsada eser aşırı edebi geldi. Kitabı okuyacak olanlara sesleniyorum başladığınız gibi bitirmeye çalışın. Araya gün girerse kafanız karışabilir. Çünkü Murat bey gene çok kalabalık bir kadro oluşturmuş ve karakterlerin isimleri Korkma ben Varım daki gibi tekerleme vari. Benim Murat beyin kaleminde en sevdiğim olay da bu sanırım. Hiç kimsenin aklına gelmemiş olan isimler Murat beyin kaleminden nüfus ediliyor. Kimlikleşip gün yüzüne çıkıyor. Yahya Hayhay, Alp Laçin O, Senat O, Melek O Yegane Yadigar, Gül Esin, Nihat Nohut, Kami Koma, Sebati San, Merih Kızıl gibi birbiriyle alakalı tekerleme usulü isimler olaylar bağlayışlar efsaneydi. Yazar bir eser'in bir yerinde diyor ki siz hangi yazarla tanışmak istersiniz? Ben bizzat kendisiyle çay içmek istiyorum. Yani inşaallah duyar sesimi
Murat Menteş ya hocam çayı ben ısmarlayacağım bir gün Göksenin Yıldırım la oturduğunuz gibi benimle de oturur musunuz? Eserlerimiz hakkında edebiyat hakkında, yazarlar hakkında kknuşalım. Gerçekten eser içinde o kadar çok yazar ve eser geçiyor ki okunacaklar listesi kabardı. Roman makinesine bende girip Korkma ben Varım da gözükmek isterim. Ya da birçok eserde gezmek isterim. Gerçek Alp Laçin O gibi Roman Fabrikası Yayınları kurup birilerine kitap yazdırıp para kazanmakta fena sayılmaz aslında neyse çok spoiler olmasın. Tavsiye ediyorum mutlaka okuyun.
Her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak
Bekliyorum beklediğim neyse onu.
Zaman kalbiye, zaman şimdi
Kalbimde habire uzayan bir minare
Zaman zaman çok yalnızım Kalbiye
Bugün ağlayarak kurabiye yerken,
Çay fincanında kendimi seyrederken
Çay beni içti, ben de çayı Kalbiye
Ruhumdan çaylar aktı saatlerce
İçimde gezinen salyangozun tırnakları
Her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor Kalbiye
Aslında hiç istemiyorum ama
Ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor Kalbiye.
Ben seni hiç üzemem
Papatya çayı yapmak isterim sana
Sonra portakal çayı
Füme lapsang souchong çayı
Ama ben seni hiç üzemem
Deliririm yalnızca
Sessizce tek başıma deliririm
Beni Lape'ye koyarlar
Koyu Türk çayı içerim orada yalnızca
İçerisinde dört farklı eğlenceli hikaye bulunan bu ince kitap, bir solukta bitirebileceğiniz sade ve anlaşılır bir eser. Hem okumaya yeni başlayanlar için hem de Rus edebiyatından korkanlar için güzel bir başlangıç olur diye düşünüyorum.
Ben en çok “ Palto “ adlı hikayeden etkilendim ve çok duygulandım. Akaki Akakiyeviç pek sosyal olmayan fakir bir devlet memurudur. Hem iş yerinde arkadaşlarının kırıcı şaklabanlıklarına katlanmakta hem yetersiz maaşıyla ay sonunu zar zor getirmektedir. Yıllardır giydiği ve yamanacak yeri kalmayan paltosu çalıştığı dairedeki arkadaşları için en önemli sohbet konusudur. Akaki her yıl yaptığı gibi tamirat için paltosunu terziye götürür fakat hiç beklemediği bir durumla karşılaşır. Paltonun tamiratı katiyetle mümkün değildir, yenisi dikilmelidir. İşte Akaki Akakiyeviç için gecelerce uykusunu kaçıran stresli günler böyle başlar. Nasıl edip yeni bir palto diktirmeli? Aylarca yemesinden içmesinden kıssa, çayı şekeri kesse, dondurucu soğuklar gelene dek bu parayı biriktirmesi mümkün değildir(...) Sonrasında olanları siz değerli okuyucular kitabı okurlarsa öğrenecektir.
Ben bu hikayenin sonunda hem çok şaşırdım hem çok üzüldüm. Biraz da ülkemizde şu anki ekonomik durumumuzu dönem Rusya’sındaki Akaki’nin durumuna benzettim. Çok da farkımız yok gibi.
Kitaptaki diğer hikayeler kitaba ismini veren “ Bir Delinin Hatıra Defteri” “Burun” ve “Fayton” adlı hikayelerdir. Biraz fantastik, biraz ironik, biraz da komik hikayeleri seveceğinizi düşünüyorum.
Bence herkesin bir türküsü olmalı.En azından yalnız başına kaldığında ve demli bir çayı yudumladığında hiç değilse kendi kendine söylediği bir türküsü olmalı dilinde.
Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa, zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama; “Çaya kaç şeker alırsın?”
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…
Can Yücel
artık hiçbir sözcüğe, hiçbir ağlamaya inanmayan kadınlar. artık hiçbir gecenin geçmesini beklemeyen kadınlar. artık kimsenin gelmeyeceğini ve ölümün sıcak bir yatak olduğunu bilen. hayatları, eteklerini düzeltmekle ve ne olursa olsun çayı masaya getirmekle geçmiş kadınlar. kimse onları sevmedi. hiç kimsenin sevmediği kadınlar var dünyada. bunu anlayabilir miyiz acaba?
Gönül çabuk unutuyordu aşktan çektiği acıyı, ders almıyordu hiç. Hep hayaller kuruyordu ve her seferinde hayallerin peşine düşüyordu gerçekleşsin diye.
Kendini konuşurken kasmak zorunda hissetmiyordu hiç, rahatça istediği şekilde ve konuda konuşabiliyordu. Bu önemli bir detaydı, insanın kendini yanında rahat hissettiği birisinin olması.