Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tolga

Büyük yarış atları terbiyelerini nasıl gösterirse bazı insanların kötülükleri, yüzlerinde öyle okunur.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Montaigne Denemelerinde insanlara kendi evlerinde gizli bir odalarının olmasını öneriyordu: "Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini kaybetmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın.
Hayatta bildiğimiz her şeyi, başkaları, onların konuşmaları, yazdıkları kitaplar, ürettikleri yapıtlar sayesinde öğrendik... Bazı "başkaları" merakımızı uyandıran, yolumuzu aydınlatan sokak fenerleridir, karanlıkta yürümemize yardımcı olur, gecelerimizi aydınlatırlar. Başkaları bizim için bir basamak, bir sıçrama tahtası işlevi görebilirler. Bizi yükseltebilir, uzaklara fırlatabilirler...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Everest'te yolunu şaşırmış donmak üzere olan bir dağcı olsaydım, okyanusun ortasında dalgaların hızla çarptığı bir kayaya tutunmuş, gemisi batmış bir kazazede olsaydım, Sahra Çölü'nde güneşin altında cayır cayır yanan bir kâşif olsaydım, caddede karşıdan karşıya geçmek isteyen bir kör olsaydım, gecenin bir saatinde arabam bozulsaydı, ıssız bir adada yaşasaydım, sürücü kabininde yalnız bir hızlı tren makinisti olsaydım, sigaramı yakmak üzereyken ateşimin olmadığını fark etseydim, merdivenlerin başında kalakalmış bir felçli olsaydım, komik bir hikâye bilseydim ve bunu anlatacak kimsem olmasaydı, sırtımın ortasında bir yer kaşınsaydı ve kolum oraya uzanamasaydı, işte o zaman Jean-Paul Sartre bir cüret çıkıp bana "cehennem başkalarıdır" deseydi, ondan sırtımı kaşımasını isterdim.
Dışarı çıktım, gecenin karanlığında sigara içmeye. Gökyüzüne bakıyorum, ay ışığının altında yalnızım. Romantik şairleri düşünüyorum, bir kişiyi özlersiniz ve bütün dünya ıssızlaşır..." Yaşayan son romantik olduğumu hayal ediyorum. Müziği duyuyorum. The Platters çalıyor: Only You. Yalnızca sen karanlığı aydınlık yapabilirsin... Onu başkasıyla dans ederken gözümün önüne getiriyorum. Gözlerimden yaşlar fışkırıyor, ölmek istiyorum.
Reklam
Kendinizi iyi sevmemeniz, zindana dönüştürür yalnızlığınızı.
Kaç yalnızlığına dostum: Her yerini zehirli sinekler ısırmış. Havanın sert, sağlam olduğu bir yer bul kendine! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve zavallı kişilerle çok iç içe yaşadın. Onların görünmez intikamlarından kaç! Onlar için bir intikamdan başka bir şey değilsin. Kovmak üzere elini kaldırma artık! Sayıları bilinmez. Senin kaderin, sinek kovalamak değil.
Lakin söyleyin, kardeşlerim, çocuğun yapıp da, aslanın yapamadığı şey nedir? Yırtıcı aslan neden çocuklaşmaya mecburdur? Çocukluk günahsızlıktır, yeniden başlangıçtır. Bir oyun, kendi kendine dönen bir tekerlek, ilk devingenlik, kutsal bir evet. Evet, kardeşlerim, yaratma oyunu için, kutsal bir evet gerektir: Ruh kendi iradesini ister artık, dünyayı kaybetmiş olan kendi dünyası kazanır artık.
Üstinsan ve cambaz
Ben size Üstinsanı öğretiyorum. İnsan aşılması gereken bir varlıktır. Onu aşmak için ne yaptınız? Varlıkların hepsi kendilerinden üstün bir şey yapmışlar. Peki ya siz! Bu devasa çıkışın inişi olmak, insanı yenmek yerine hayvanlara mı dönüşmek istiyorsunuz? Insana göre maymun nedir? Komik bir hayvan, ya da acı verici bir utanç mı? Üstinsana göre,
On yedi yaşındayken kalpsizizdir. Oysa bir yüreğimiz olduğunu düşünürüz; o kutsal, taptığımız isimle seğiren, şişmiş şey tarafindan lanetlendiğimizi düşünürüz ama bu bir kalp değildir, çünkü ceza olarak dünya yüzündeki her şeyi -aklı, bedeni, geleceği, hatta hakkı olduğu o son yalnız saati bile- yitirecek olsa dahi kendini kurban etmez. On yedi yaşında kalp değildir bizimki.
Reklam
Kimi şeyler öylesine olanaksız, öylesine fantastiktir ki, gerçekleştikleri zaman hiç şaşırmazsınız. Safi olanaksızlıkları onları de falarca kafanızda canlandırmaya yöneltmiştir sizi ve kendinizi o hasreti çekilen ay ışığıyla aydınlatılmış patikanın başında bulduğunuzda, olgu size gerçekdışı ama yine de bir şekilde tanıdık gelir. Çünkü elbette ki düşlemişsinizdir o hali; bir anı gibi tanıdıktır size. Bu nedenle duraksamadım.
Modern olan hiçbir şey yok... Keşke her gece yıldız ışığı altında ve mumlarla ve yapacak hiçbir şey olmadan geçse. Ne çok vaktimiz olurdu... Biraz boğuk sesiyle devam etti: "Öylesine değişik bir yaşamı düşlemek güç. İnsanın aklında hep ışık vardı herhalde. Kışın karanlık bastığında ve fazla ışık olmadığında insanlar her şeyi günbatımından önce yapmak zorunda kalırdı; eh, o zamanlar taşra yollarında sokak lambası yoktu, değil mi? Ne kadar ürkütücü. Üstelik geceleri mum ışığı dışında okuyamazdın da ve olasılıkla mumlarını çok idareli kullanırdın. Bizim yaptığımız gibi değil yani. Kendi mumlarını kendin yapardın, eğer okuyorsan onlar senin her şeyin olurdu. Ve okumak zorunda olurdun, başka yapacak ne bulurdun ki? İnsanların giyinip kuşanacağı pek az iyi giysisi olurdu, o yüzden pek dışarı da çıkmazlardı. Salonları ya da Wardian sandıkları ve kaleydoskopları ya da büyülü fener gösterilerini izlemek gibi zırvalıkları da yoktu. Sadece... insandı onlar. Düşünsenize."
Kâr oranı kapitalist üretimin zorlayıcı gücüdür ve yalnızca kâr getiren nesneler üretilir. İngiliz iktisatçıların kår oranının azalmasından korkmaları işte bu yüzdendir. Böyle bir şeyin sadece olasılığının bile Ricardo'yu kaygılandırması, onun kapitalist üretimin koşullarını ne kadar derinden kavradığını gösterir. "İnsanları" umursamadan, insanların yaptıkları fedakârlıkları ve harcanan sermaye değerlerini umursamadan bütün dikkatini üretici güçlerin gelişmesine vermekle suçlanması tam da onun en güçlü noktasını ortaya çıkarır. Toplumsal emeğin üretici güçlerini geliştirmek, sermayenin tarihsel görevi ve ayrıcalığıdır. Sermayenin, farkında olmaksızın daha yüksek bir üretim tarzının maddi gereksinimlerini yaratması tam da bu yolla gerçekleşir. Ricardo'yu kaygılandıran şey, kapitalist üretimin uyarıcı ilkesi, birikimin temel öncülü ve itici gücü olan kâr oranının bizzat üretimin gelişmesiyle tehlikeye düşmesidir. ... Aslında bunun arkasında Ricardo'nun belli belirsiz hissettiği daha derin bir şey vardır. İşte burada, önünde bir engel bulunduğu, göreli olduğu, mutlak olmayıp üretimin maddi koşullarının gelişmesinde belirli ve sınırlı bir çağa denk düşen tarihsel bir üretim tarzı olduğu, sırf iktisadi bir şekilde yani kapitalist anlayışın sınırları içinde kalarak, burjuva bakış açısıyla, bizzat kapitalist üretim yönünden gösteriliyor (a.g.e., s. 304-5).
Cehalet insanlara bilgiden daha çok güven verir: Bilimin şu ya da bu sorunu hiçbir zaman çözemeyeceğini kendinden emin bir şekilde iddia edenler genelde çok bilenlerden ziyade az bilenler arasından çıkar.
Burada hepimizin, yani tüm insanlığın, er ya da geç öğrenmesi gerekecek bir dersin yattığına inanıyorum. Marksistler, kapitalizmin yarattığı üretici güçlerin, makul beşeri ihtiyaçların karşılanması amacıyla kullanıldığı takdirde yoksulluğu yok ederek bir bolluk toplumu yaratacak kadar güçlü olduğunu savunagelmişlerdir. Bu tür iddialar yüz yıl önce
4.465 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.