“Sarp kayalıkları üzerine damlayan ve çağıldayan suyu, yanan ve yeniden sönen ışığı, günü ve yeniden gelen geceyi unutacakmışım gibi. Çünkü kalbim çarparken oldu bütün bunlar. Oluşan rüzgar, güneş ve bulutlar, kalbimden ve ellerimden akıp gittiler.”
Yıllar okyanusta yorgun bir gemi
Ve yaşam
Karada ağlayan bir sevgiliydi
...
Kapkara bir çığlıktı her umut
Ağlamakla gülmek arasında yaşanan
Çiğnenip yutulan mektepler kimeydi
Demir kapılara yazılan şiirler
Ve telörgülerle çizilen resimler kime
...
Yaşamak denilen bu yüce şiir
Bir yaz yağmuru değildir insanda
Öyle etkisiz
Öyle selamsız geçer mi sanıldı
Mutluluk denilen o büyük özlem
Bir bülbül şarkısı değildir şafakta
Öyle sessiz
Öyle soluksuz biter mi sanıldı
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli
XX
“Gitmek mi yitmektir, kalmak mı?” artık bilmiyorum…
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep!
Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
Bilemem, belki bu yüzden
Ben sana yanlış bir yerden edilmiş,
Bir büyük yemin gibiydim…