Birhan Keskin'in romancı hali Ayfer Tunç. Sarsan bir roman. Sarsıcı romanları çok seviyorum. Okurken çok kere sarsıldım. Ah vah ettim. Bitirdiğimde onun gibi büyüsem ben de aynını yapar mıydım dedim. Yapardım herhalde...
Osman'ın dünyasında eksik olan şey tanrı tasavvuru. Zevkleri fevkalâde, imrenilesi. Ama parası bitince Osman da bitti. Tanrısı olsaydı parası bitse de bitmeyecekti Osman. Çoğu kez imrenmişizdir fark etmesek de varlıklı insanlara. Ama varlıklı olmak var olmayı da peşinde getirmiyor. Hakikatte 'varlık' yok olunca dirilirken, mecazi hayatlarda varlıktan yoksunluk bitkinliği, miskinliği getiriyor. Miskinlik tırnak içinde.
Kelimelerin en güzel yanı insanı bir yere götürmesidir. Böyle usulca elinden tutup, sakin sakin yürümesidir onunla. Kelimeler bazen bunu kuş tüyümsü bir edayla yaparken bazen de balyoz edasında yapar.
Romanları sevmemin nedeni belki hiç yaşa/ya/mayacağım bir hayatı gözlerimin önüne sermesi oluyor. Bazen öyle oluyor ki bir kalede nöbet bekliyorsun, günlüğü birlikte yazıyor, boş boş birlikte dolaşıyorsun.
Biz okurlar zaman zaman mahva uğrayan hayatlardan büyük zevk alırız. Yenilen, yorulan sadece ben değilmişim diye içten içe mutlu bile oluruz. Ne zaman tökezlesek ama kaşlarımız hemen çatılır. Zannediyorum hayatı da bir roman tazeliğinde okuduğumuzda, seyir edebildiğimizde, gözlemlerken bir hüzün, bir sevinç tattığımızda yaşayacağız. Hüzünden kaçmadığımızda, devamlı sevinci aramadığımızda. Öyle ya hayat çözülecek sorunlar yumağı değil, yaşanacak hakikatler ırmağıdır.