"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
KaIbini canıma yasIa kadın
Beni gören herkes neden hasta sanır
Birçok insan gördü bu gözIerim
Ama senden güzeIine hiç rastIamadım
Beni satma kadın sana katIanırım
Bana gözyaşı dökme bağIanırım
Seni ben sararım sana ben bakarım
Üçüncü kitabı da okuduktan sonra yazmak istedim duygularımı. Tevafuk neticesinde aldığım bir kitabın bende bu kadar etki bırakacağını düşünmezdim doğrusu.
Dilimde hep bir Deniz kelimesi olmuştur. Bu kelimenin benim için anlamı çok farklı. Aynı şekilde Gökyüzü kavramı da benim için ayrı bir önem taşır.
Bu kitapları elde ettiğimde seri olduğunu
MİRAÇ
merdiven gibi yukarı çıkılacak,uruc edilecek alet manasındadır.Resulallah (S.A.V) Hazretler mübarek vücutları ile Kuds-i Mübarekeden semaya cevahirden bir merdivenle ve canlı olarak uruc ettiklerinden SAHİBİL MİRAC manası,enbiya ve mürselin,hazeratından ancak kendilerine mahsus kılınmıştır.Muhammed (S.A.V) efendimizin mübarek miracının
"Dün gece yaşananlardan sonra buraya gelip gelmeme konusunu çok düşündüm. Bütün gece, senin gibi bir adamla ortak işe girmeme neden olacak mantıklı sebepler aradım."
"Buraya geldiğine göre 'benim gibi bir adamla' ortak işe girmene sebep olacak haklı nedenler bulmuşsun."
Armağan, sözlerini yarıda kesmesine neden olan bu sözlerle hüzün gerilirken, "Lanet olsun ki, seninle çalışmak zorundayım çünkü elimde başka bir kreasyon yok!" deyip sağ bacağını indirdi ve ayağındaki ayakkanının topuğunu sertçe yere vurdu.
"O küçük burnun hiç düşmüyor değil mi Armağan Karcan!"
Duygu ile Gökhan tartışmaktan yorulmuştu. Duygu ağlamaklı şekilde kafasındaki binbir düşünceyi yüzündeki hüzün ile bağdaştırarak, oturduğu koltukta manasızca kocasına bakıyordu. Gökhan karısını o halde görünce bir duraksadı. Hemen yanına oturup, ona daha dikkatli baktı. Yüzünde yaralar vardı, gözlerinin altı mosmordu. Alnında da şişlik vardı.
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı.
‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden