Ey iyilik, güzellik denizi; ey akılları kendinden geçiren Allah’ım! Uyanıklığı uykuda gizledin; gönülsüzlükte gönül alıcılığı sakladın!
Hor ve hakir görülen yoksulluk içinde gönül zenginliğini gizlersin; devlet boyunduruğunu da yoksulluk zinciri gibi gösterirsin!
Zıddı, zıddın içinde gizlersin; yakıcı suya da ateş hararetini verirsin! Nemrûd’un ateşinin içine, Hz. İbrahim için hoş bir bahçe gizlemişsin! Harcamakla, yoksullara ihsanda bulunmakla bereket artar, gelir çoğalır!”
“Tatlı meyve, yaprakta, dalda gizlidir; ebedî hayat, ölümsüzlük de ölümün içindedir!
Gübre, toprağa karışarak meyveye gıda olmuş; toprak da o gıda ile beslenmiş, meyveyi doğurmuştur!
Varoluş, yoklukta gizlenmiştir… Demirle taşın dışı karanlıktır! İçlerinde ise, bir nûr vardır, bir ışık vardır; bir kıvılcımlar âlemi vardır!
Her korkuda binlerce eminlik mevcut; göz siyahında ne kadar çok aydınlık var!
Ten öküzünün içinde bir şehzâde bulunur! Defineyi bir virâneye, bir yıkık yere gömmüşsün; ten âleminde görülmemiş bir can âlemi gizli! ”
Bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarım; bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hülyalar gömdüm!
Abraxos’la gecenin içine uçarlarken onlara ne bir açıklama yaptı ne de veda etti. Ejderhasını tam da muharebe meydanındaki o yıkık alanın ortasına uçurdu. Manon gözyaşları arasında gülümseyerek, neşeyle ve kederle gülümseyerek Çorak Topraklar’dan gelen o kıymetli çiçeği yere bıraktı. Minnetle ve sevgiyle. Böylece bileceklerdi. Asterin bilecekti. Onun, avcı sevgilisinin ve çocuğunun el ele yürüdükleri o yerde savaşın kazanıldığını, başardıklarını bileceklerdi.
Geride kalanların eve gittiğini bileceklerdi.
"Varsın olsun, yollar çamurlu,evler yıkık dökük ,insanların giysileri yırtık ya da yamalı,kediler köpekler bakımsız olsun. Bacalardan çıkan dumanlarla sokaklara tezek kokusu yayılsın varsın... Köyümüzün insanı bizim; yolları evleri bizim;kedileri,köpekleri ve de tezekleri bizim. İnsanlarımızın yürekleri sevgi yüklü. Yolları düzeltip evleri yenilemek,elektrik getirip her yeri aydınlatmak,evin içine musluk takıp su akıtmak,odalara televizyon kurmak... Zor değil ki! Elbet bir gün onları da yaparız."
I
O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde