Gerçekten acı çekmiş olabilirsiniz, ancak kendi acılarınıza hiç de saygı duymazsınız. Samimiyetiniz var olabilir,ama tevazudan eser yok; ufacık bir gösteriş uğruna gerçeği şova, utanca dönüştürüyor, piyasaya sürüyorsunuz... Gerçekten bir şey söylemek istiyor, ama korkudan son sözünüzü saklıyorsunuz, çünkü bunu ifade etmeye yönelik bir çözümünüz yok, sadece korkak bir yüzsüzlüğünüz var. Bilincinizle hava atsanız da sadece tereddüt ediyorsunuz, çünkü aklınız çalışıyor olsa da kalbiniz, ahlaksızlıktan kararmış, oysa temiz bir kalp olmadan tam ve doğru bir bilinç geliştirme olmayacaktır. Üstelik ne kadar mudahaleci, ne kadar ısrarcı ve ne kadar da şebeksiniz! Yalanlar, yalanlar ve yalanlar!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale ruhunu şöyle ifade ediyor; “Siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor... Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor, sarsılmak yok... Okumak bilenlerin elinde Kur’an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Emin olunuz ki, Çanakkale Savaşlarını kazanan bu yüksek ruhtur."
Reklam
Zerrin Özer "Son mektup" fonunda okumak güzeldi :)
Sözü hiç uzatmadan her şeyi ifade edivermene hayranım. Ama yetmiyor ki bana, sesin, sedan, kelimelere sadece senin kattığın o bambaşka tını. Keşke uzatsan biraz sözü, sözleri. Ne söylediğinin hiçbir önemi yok, sadece senin söylemen önemli. Ne olursa olsun. Birbiriyle hiç alakası olmayan kelimeleri arka arkaya getirsen de olur. Anlamlı bir bütün oluşturmaları gerekmez, muhtaç olduğum anlam zaten senin sesinde fazlasıyla mevcut. Sen konuştuğunda bütün sesler duyulmaz oluyor benim için. Başka hiçbir ses duymuyorum. Sanki bütün alem sükut veznine geçip nefes bile almadan sana kulak kesiliyor. Herkesin kullandığı kelimeleri kullanıyorsun, evet. Ama o kelimeler başka hiç kimsede senin kadar güzel durmuyor. Kendi anlamlarını aşıp genişliyor, derinleşiyor, birçok şeyi birden anlatabilir hale geliyor kelimeler senin dilinde. Sanki bir tek kelime bile yetebilir gibi geliyor insanın içini bir ömür ısıtmaya, eğer onu sen söylemişsen. Biliyorum, zengin bir ifade etme kabiliyetin var, dile, kelimelere hakimsin. Ama yine de sözü biraz uzatmanın bir mahzuru olmaz, dile olan hakimiyetine hiçbir şekilde gölge düşmez diye düşünüyorum. Birkaç kelime daha fazla. Birkaç cümle. Belki arasına virgül konarak yan yana getirilmiş incecik kelimeler. Bir gelin tacı için birbirine özenle iliştirilen kır çiçekleri gibi rengarenk kelimeler. Biliyorum meramını anlatmak için yetiyor birkaç kelime sana. Ama yetmiyor ki bana, bize, senin için can kulağını sonuna kadar açan şu ucu bucağı olmayan sessizliğine alemin.
Tanrı aşkına be salaklar, tavrınızın biraz gıcık olduğunun farkında de­ğil misiniz? Çünkü bazen şöyle bir hisse kapılıyorum, mesela İs­railli bir bilimadamı kanserin tedavisini buldu diyelim, tamam mı? Kanser denen o illetin defterini sonsuza dek sürecek bir ilaç olsun bu. Hemen ertesi gün dünyanın dört bir yanında insan­lar ileri geri konuşmaya başlamazlarsa, protesto gösterileriyle eylemlerle, BM oylamalarıyla, Avrupa gazetelerinin tekmilinde birden çıkacak başyazılarla ortalığı ayağa kaldırmazlarsa ben de adam değilim. Ve hep bir ağızdan ne diyecekler biliyormusu­nuz? Durun bir dakika, neden kansere illa zarar vermemiz ge­rekiyor? Gerekiyorsa bile, onu böyle apar topar bütünüyle imha etmemiz doğru mu? Önce oturup onunla bir uzlaşma sağlamayı deneyemez miyiz? Neden hemencecik kabakuvvete başvuruyo­ruz ki? Kendimizi bir de onun yerine koyup kanserin hastalığı kendi açısından nasıl deneyimlediğini anlamaya çalışmamız gerekmez mi? Hem unutmayalım, kanserin de bazı olumlu yan­ları var. Gerçek şu ki, birçok hasta kanserle savaşmanın onları daha iyi insanlara dönüştürdüğünü söyleyecektir. Ayrıca kanser araştırmalarının başka hastalıklara deva olan ilaçların gelişti­rilmesine yol açtığını da unutmayalım. Bütün bu kazanımları, bu kadar yıkıcı bir tavırla bir kalemde silip atacak mıyız yani? Tarihten hiç mi ders almadık? Daha karanlık çağları ne çabuk unuttuk. En önemlisi de,'" -yüzüne düşünceli bir ifade konduru­yor- "'insanın ne özelliği var ki kanserden üstün olduğuna ina­nıp kendisinde onu yok etme hakkını buluyor?"'
Söyledikleriniz benim için bir şey ifade etmiyor; dünyanın hiçbir yerinde rahat edebileceğim bir yer yok.
Sayfa 202 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Devrimciydi. Tarih boyunca hiçbir lider bu kadar kısa sürede böyle büyük dönüşüm sağlayamadı. Yaklaşabilen bile yok. İngilizlerin ünlü tarihçisi Arnold Toynbee, şaşkınlıkla, saygınlıkla ve kıskançlıkla ifade ediyordu: "Bir an için tahayyül ediniz ki, Batı dünyasında Rönesans, Reformasyon, 17'nci yüzyıl sonundaki bilim ve düşünce ihtilali, Fransız Devrimi, sanayi devrimi, hepsi birden sadece bir insanın ömrünün içine sığdırılmıştır!"
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.