Yaşar Kemal, sözcükleri öyle güzel diziyor ki tanıdık bir türkü işitiyorsunuz âdeta. İnce Memed’i okurken de bu türkü çınladı kulaklarımda. Temiz ve doğal bir anlatımın yanı sıra halk türküleri, deyişleri, atasözleri ve hikayeleri ile bezeli bu kitap, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki derebeylik düzenini konu ediniyor. Kitapta Toroslar’ın, Çukurova’nın, civar köylerin, çiçeklerin, böceklerin tasviri hiç bitmiyor. Bu yönüyle yazar, mekânın panoramik bir görüntüsünü de sunuyor bize.
Zayıf, çelimsiz fakat direnişin sembolü olan İnce Memed zamanla efsaneye dönüşür. İnce memed roman boyunca aslında pek konuşmaz. Biz onu daha çok köylülerden, kasaba eşrafından dinleriz.
Zaman zaman iğne başı kadar bir çelik pırıltısı gelir yerleşir Memed’in gözüne. Öç alma arzusunun bu bakışlara yerleştiğini anlarız o zaman. Biri biter, diğeri başlar. Abdi gider, Hamza gelir. Mahmut Ağa gider, Arif Saim Bey gelir. Ağalar bir türerse Memedler bin türer Toroslar’da.
Kitaptaki kimi karakterler içinizi ısıtır. Hürü Ana, Koca Osman, Müslüm, Anacık Sultan, Memed Çocuk...Hürü Ana’nın sövgüleri sıkça tebessüm ettirmişti bana. Yaşar Kemal’in eserlerinde, direnen Anadolu kadınının gücüne ve haksızlığa karşı örgütlenişine sık sık yer verdiğini gözlemledim.
Sanırım bu kitabı okumasaydım dilim eksik kalırdı. Kitabı okurken dağlara çıkıp eşkıya olan İnce Memed’in azığını her defasında siz hazırlıyor, köyünüze geldiğinde onu evinizde siz saklıyorsunuz. O, ağalardan öcünü aldıkça siz artık İnce Memed oluyorsunuz. Kimi kitapları okudukça daha iyi bir insan oluyoruz. Ne dersiniz?