Küreselleşmenin en kötü yanı cemaatçiliği de küreselleştirmesidir.
Doğduğum ülke olan Lübnan, "mezhepçiliğin" paramparça ettiği ülkeler arasında ilk akla gelenlerden biri büyük olasılıkla ve
bu yüzden, bu tehlikeli sistemden hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Belki bir zamanlar bir hastalığa ilaç olmuş olabilir, ama uzun
vadede hastalığın kendisinden daha zararlı bir hale gelmiş; acılarını dindirmek için bir hastaya verilen, ama onda geri
döndürülemez bir bağımlılık yaratan, her geçen gün bedenini ve aklını güçsüzleştiren, kendisini geçici olarak kurtardığı acıları
yüze katlayıp "yeniden canlandıran" bir uyuşturucu gibi tıpkı.
Gençliğimde, bu sorunun üstünde durmakta daha ihtiyatlı davranıyordum çünkü cemaatçilik bir Ortadoğu kalıntısı
gibi görünüyordu gözüme. Bugünse olay, küresel çapta ve ne yazık ki yalnızca bir kalıntı olmaktan çok öte bir durumda. Bütün
insanlığın geleceğini kirletebilir bu iğrenç düşünce.
Çünkü küreselleşmenin en uğursuz sonuçlarından biri, cemaatçiliği de küreselleştirmesidir. İletişim araçlarının
küreselleştiği bir zamanda dinsel aidiyetlerin yükselişi, insanların "küresel kabileler" halinde gruplaşmalarını sağladı,
"küresel kabile" deyişi çelişkili görünse de gerçekliği olduğu gibi yansıtıyor.
Şimdi bir doğaçlama yapacağim,her zaman yaptığım gibi ... siz bir öykü, masal hikaye, denema tamlama avlama her ne isedeyiverin ben hayat işte
Bende hayat diyip geçeceğim
Belki ne güzel giyiniyor diye bakabilirsiniz. Belki çok abartı makyaj sürmüş diyebilirsiniz. Bu kadına. Bazıları daha ağırlarını da diyor zaten.
Biri "hayat
Evlenme konusunda da kendine ait bir teorisi vardı. Buna göre insanların çoğalması, insanın ancak alt işleviydi, üst işlevi ise var olan canlılara hizmet etmekti. Bu düşüncenin kanıtını kandaki fagositlerin[87] varlığında buluyordu. Bekâr insanlar, ona göre, görevleri organizmanın zayıf ve hasta kısımlarına yardım etmek olan . bazı insanlar
Sonunda bir olay, Marten'in iğrenç ilkelerini doğrulayıp güçlendirdi; Kandid'i her zamankinden fazla duraksama içine düşürdü, Pangloss'u ise şaşkına çevirdi. Bir gün, Paket'le Papaz Jirofle'nin, son derece düşkün durumda çiftliğe geldiklerini gördüler. Üç bin kuruşu çabucak yemişlerdi; sonra ayrılmışlar, barışmışlar, darılmışlar, hapsedilmişler, kaçmışlardı; Papaz Jirofle de Müslüman olmuştu sonunda. Paket, her yerde mesleğini sürdürüyor, ancak beş
para kazanamıyordu artık.
Marten Kandid'e:
- Verdiğiniz paraların hemen tüketileceğini ve onları daha yoksul kılacağını kestirmiştim. Siz ve Kakambo, milyonların içerisinde boğulduğunuz halde, Paket'le Papaz Jirofle'den daha mutlu değilsiniz, dedi.
Pangloss Paket'e:
- Ah zavallı çocuğum! Demek Tanrı sizi bize gönderdi. Bana, bir burun ucuna, bir göze, bir kulağa mal olduğunuzu biliyor muydunuz? Bakın siz de ne kılığa girmişsiniz! Nedir bu dünya? dedi.
Bu yeni serüven, her zamankinden fazla derin düşüncelere götürdü onları.
Yörede, Türkiye'nin en iyi filozofu geçinen, pek ünlü bir derviş vardı; onun düşüncesini sormaya gitiler.