Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Harf inkılabı
Harf inkılabı 1928’de ilan olundu. Atatürk, bir iki seneden beri bunu düşünüyordu. Vakit vakit bana açmıştı. Ben önce buna mukavemet ettim. Başından beri benim söylediğim “Enver Paşa harp ilan edilmeden böyle bir şeye teşebbüs etmişti.; sonra muharebenin ilanı üzerine kaldırıldı. Tekrar eski hale döndük. Yine öyle olacak”. Çünkü bu
İslam tarihinde Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen hak-bâtıl mücadelesi herkesçe malumdur. Bu mücadele tarihinin sayfalarını çevirdiğimizde enteresan ve ibretlik olaylar ile karşılaşıyoruz.   İşte onlardan biri… Hz. Ali taraftarlarından bir tüccar devesine mallarını yükler ve Şam pazarına gider.  Şam pazarında gezerken bir Şamlı gelir ve “Bu
Reklam
cahit zarifoğlu'nun Eşine yazdığı siir ve hikayesi
Cahit Bey evde hep daktilo başında, sürekli yazı yazardı. Ben de bir gün biraz da sitem ederek dedim ki, ‘O kadar şiirin var, devamlı daktilo başındasın, bana bir şiir yazmadın.’. Hemen kâğıt kalem istedi, bana şiir yazacakmış. Birden utandım, mahcup oldum, hem ben söyledikten sonra yazmasının ne kıymeti var diye içimden geçirdim, kâğıt kalem
Soyadı Kanunu'na itiraz edenler, soyad almayı reddedenler oldu; mesela Dr. Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar. Adıvarlara göre, kendileri zaten çevrelerinde tanınan, bilinen, adı sanı malum insanlardı, soyadına ihtiyaçları yoktu. Soyadı almak adı sanı belli olmayanlara uygun düşerdi. Atatürk'ten gelen ikaz sonucu bir soyadı almışlar ama kızgınlıklarını da belirtmek amacıyla, "bizim adımız, şöhretimiz malumdur" anlamına gelen Adıvar soyadını seçmişlerdi.
Hepinizden tiksiniyorum!
Bu şehir, bu şehrin insanları sahiden canımı sıkmaya başladı. Açık saçık iki laf söylemeye imkân yok, derhal çehreler değişiyor ve birisi kulağıma eğilerek: "Bırak bu lafları Allah aşkına, ortalığı düzeltmek sana mı kaldı?" diyor. Ortalığı düzeltmek bana kalmadı ama, memleket ahvaliyle alakadar olmaktan bu kadar sersemce bir çekingenlikle kaçan bu adamlar artık bende nefret uyandırmaya başladı. Bilhassa: "Hakkın var, var ama, bunları söylemenin sırası değil!" diye beni candan ikaz etmek isteyenlere müthiş sinirleniyorum. Fikirlerime itiraz etse, nihayet düşündüğünü söylüyordur ve fikirler bir dereceye kadar hürmete layıktır. Fakat bana: "Doğru düşünüyorsun ama, bunları söyleme!" diyen adam adeta namussuzluk tavsiye ediyor demektir ve bu sersemler bunun farkında değil. Başkalarının malına, canına, karısına hürmet etmeyi bilen bu adamlar -tabii yalnız sözde- bunların hepsinden daha kuvvetli ve mühim olan fikirlere, kanaatlere hürmet etmeyi bilmiyorlar. Bunu lüzumsuz, manasız buluyorlar. Hatta birçokları için bir fikir ve kanaat sahibi olmak yalnız lüzumsuz ve manasız değil, aynı zamanda tehlikeli ve ayıp bir şey, muayyen fikirleri olan, yani kendisine düşünmek için bir kafa verilmiş olduğunu unutmayan bir adama cemiyetin sükûnetine bomba koymaya gelmiş bir anarşist nazarıyla bakıyorlar.
Hattâ bir gün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: "Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir? "Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih bir surette "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyerek
Reklam
KÖTÜLÜĞE “DUR” DEMEZSENİZ, ZARARI SİZE DE DOKUNUR
Behlül Dânâ, çarşıda, pazarda halk içinde dolaşırken insanlara nasihat eder, yanlış hareketlerden sakındırmak için onları ikaz ederdi. Onun bu ikazları bazı insanların kanına dokunuyor, gururları inciniyordu. Bir gün, halka doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, Hârûn Reşîd‘e gidip Behlül Dânâ‘yı Şikâyet
Açık saçık iki laf söylemeye imkan yok, derhal çehreler değişiyor ve birisi kulağıma eğilerek: “Bırak bu lafları Allah aşkına, ortalığı düzeltmek sana mı kaldı? “ diyor. Ortalığı düzeltmek bana kalmadı ama, memleket ahvaliyle alakadar olmaktan bu kadar sersemce bir çekingenlikle kaçan bu adamlar artık bende nefret uyandırmaya başladı.Bilhassa: “Hakkın var, var ama, bunları söylemenin sırası değil!” diye beni candan ikaz etmek isteyenlere müthiş sinirleniyorum.Fikirlerime itiraz etse, nihayet düşündüğünü söylüyordur ve fikirler bir dereceye kadar hürmete layıktır. Fakat bana:”Doğru düşünüyorsun ama, bunları söyleme!” diyen adam adeta namussuzluk tavsiye ediyor demektir ve bu sersemler bunun farkında değil.Başkalarının malına, canına karısına hürmet etmeyi bilen bu adamları -tabii yalnız sözde- bunların hepsinden daha kuvvetli ve mühim olan fikirlere, kanaatlere hürmet etmeyi bilmiyorlar.Bunu lüzumsuz, manasız buluyorlar.
137 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.