Ludendorff'ların hakkı var. Bir kere olan oldu, bitti. Şimdi perişan olan Alman gururunu okşamak için Avusturyalıları önemsiz, bizi aciz, yardıma muhtaç bir müttefik gibi niteleyebiliyorlar. İtiraz ederiz. Biz Alman ittifakından umduğumuz gayeyi baştan kaybetmiştik. O müşterek gaye namına değil midir ki, bir koyun sürüsü gibi bağlı, sadık, yürüye yürüye sade kazancımızı değil, elimizdekilerini de heder ettik. Çünkü örneklerimiz Almanlar veya onlardan da fazla Alman taraftarı olan vatanperverlerdi. Suikast demeğe dilim varmaz, fakat önderlerimizin cehalet veya gafletle, bir hayali emeli de olsa, o serabı hakikat sanmışlar, ona dört el ile sarılmışlardı. Kabahat kimde? Almanların sırtına yüklenen felaket yükünü hafifletmek için iklim iklim dolaşanlar, önümüze çıksın, çıkmasın düşman ordularına meydan okuyarak her taraftan başımıza musallat edenler kimlerdi? Hint yollarını kapamak için Tih Sahrasının kızgın çöllerini aşan, Irak'a, İran'a seferler açan, vatanı hududunda müdafaa etmek istemeyen biz değil mi idik. Ordunun büyük bir kısmıyla Galiçya'ya, Romanya'ya, Makedonya'ya koştuk, koşturulduk. Hülasa müşterek gaye namına bütün aczimizle biz Almanlara dört sene kazandırdık. Yazık ki onlar bütün haşmet ve satvetiyle bugün bize bir güleryüz olsun gösteremediler. Mahaza, Alman generallerine müteşekkir olmalıyız. Hiç olmazsa, dün olduğu gibi yarın da, gözü kapalı, saygısız hesapsız maceralara atılmamak için bizi ne güzel ikaz etmiş oluyorlar. Bu hakikatleri Almanlardan, bütün diğer kavimlerden evvel biz Türkler bilmeliyiz.