1924 Teşkilat-ı Esasiye kanununun üçüncü maddesine 5 Şubat 1937 değişikliği ile ; “Türkiye devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı olduğu, resmi dilinin Türkçe ve başkentinin de Ankara olduğu” değişmez bir hüküm olarak belirtildi.1924 Anayasası hem bizim tarihimiz hem de yakın tarih için Balkanlar ve Ortadoğu’nun en ilginç kurucu belgelerindendir. Yaşanan tarihteki rolünü sonraki nesillerin de tam anladığını söylemek kolay değildir.
Şimdi bir de 30 Ağustos sorunsalı çıktı. Memlekette sağdan soldan, “30 Ağustos'u kaldıralım” veya “Lozan zafer değil hezimet” deniyor. Birinci Dünya Savaşı'nın son barış muahedesiyle, 26 Ağustos'ta Büyük Taarruz ile başlayıp 30 Ağustos'ta elde edilen zaferi bu şekilde değerlendirmek, abes bir hükümdür. Lozan'da zafer olmaz, çünkü diplomatlar birbirine süngüyle saldırmıyorlar. Lozan'da şartların elverişliliği ölçüsünde bir uzlaşma söz konusudur. Lozan'da savaşın süngüyle çizdiği sınırı onaylattık; tek kazanç kapitülasyonların gürültü ve kavgayla kaldırılışıdır. Kimsenin kimseye fazla diretecek gücü yoktu, bütün Avrupa ve Türkiye yorgundu. “30 Ağustos” bir zaferdir. Çok ülkede böylesi yoktur; böylesine sahip olanlar da bunu kutlar. Fransa'nın zafer günlerini (L'armistice 1918) ve Rusya'nın zafer günlerini (7 Mayıs 1945) onlar kutlar, başkaları da tebrik eder.
" Cesur olun. Kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında bir pencere açın. O pencereyi açıp dışarıda farklı dünyalar görebilirseniz bir eşiğide atlamış olursunuz."