Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi, önlerine ilk çıkanla evleniverirler.
Tek bir şehre ya da bir eve bağlı olmak bence pranganın en büyüğü. Fakat insanlar bunu umursamıyor. Belki okul, iş, evlilik, çocuk kalıbı içinde büyütüldüğümüz içindir. Ben nedense hiç böyle bir insan olamadım. Yeni insanlarla tanışmak, özellikle otostopla, tarihe dokunmak ve doğanın bir parçası haline gelmek benim için her zaman en büyük zevk
Fas’lı tanınmış bir sosyolog ve kadın hakları savunucusu olan Fatima Mernissi’nin 1975 yılında yayınlanan bu eseri, Müslüman Arap toplumlarda kadının “saklanma”sının dini ve geleneksel referansları üzerinde dururken, bir taraftan da Batı toplumunun genelleyici ve küçümseyici bakış açısına karşı sesini yükseltiyor. Eserini, bir dolu benzeri
Burada ilginç olan bir başka nokta da doktorun himeni işlevsiz bir zar olarak tanımlamasıdır. Kendisine himenin yapısını ve bedenimizdeki işlevi sorduğumda, Acar şöyle cevap verdi: “Himen mukoza bir yapı. Vücutta fiziksel olarak, daha doğrusu fonksiyon olarak bir görevi yok.” Bu sözleri söylediklen sonra daha da açıklamak için eline bir paket kağıdı aldı ve şu benzetmeyi yaptı: “Bunun anlamı ne? Daha önce kimse açmadı bunu. Kağıt içerisinde geliyor, kapalı. Daha önce kullanılmadı. Himenin görevi o. Bir organ olarak görevi yok. Hani olanın sağlığı iyi olur, olmayanın kötü olur gibi bir şey yok.” Burada insanı şaşkına çeviren, doktorun, himenin bedensel hiçbir işlevi olmadığını bilmesine karşın, sırf bu sağlık açısın dan işlevsiz zan kurtarabilmek için onca zahmete girerek yep yeni bir yöntem yaratmasıdır. Bu örneğin de açıkça ifade ettiği gibi himenin tek işlevi, kadının bir başka erkek tarafından kullanılmadığını gösteren bir “mühür” olarak görülmesidir.
Kadını alman, satılan, kullanılan bir malmış gibi metalaştıran bu himen tanımı, ataerkil zihniyetin bir yansımasıdır. Bu tanımın bir başka uzantısı da, düğünlerde gelinin beline takılan ve gerdek gecesinde gelinden akması beklenen kanı simgeleyen kırmızı kurdeledir. Kurdeleye sarılı açılmamış bir hediye paketi gibi, kadın bedeni, evlilik yoluyla babadan kocaya geçer.
Rus filozof ve yazar Nikolay Çernişevski'nin, zindanda 4 aylık bir sürede yazdığı Nasıl Yapmalı? (Orijinal adı ile Ne Yapmalı?) adlı romanını, Turgenyev'in Babalar ve Oğullar kitabına cevap olarak yazdığını öğrenmemle ilk olarak merakımı çekmiş, daha sonra Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar romanını da bu esere yanıt olarak yazdığı bilgisini
Ben yapboz tamamlamayı sevmem. Hem keyifsiz hem gereksiz gelir ve sıkılırım hemen. Yeğenimin mini yapbozları dışında yapboz tamamladığımı da bilmem hiç.
.
Şimdi bir kitap düşünün yapboz gibi parçalar halinde. Ama ben parçaların yerlerini bulup tamamlayamadım tabloyu. Bazı parçalar fazla geldi. Bazı parçaların da yerini bulamadım.
.
Helga,