Alice Miller'in okuduğum ikinci kitabı da birincisi gibi orijinal bakış açıları ve radikal fikirler içeriyor.
Yazar bu kitabında çocuklukta yaşanılanların bedende anı olarak depolandığını, kendimiz istemediğimiz bir duyguyu yaşamak zorunda kaldığımızda, samimi olmayan bir duyguyu yaşamamız istendiğinde vücudumuzun fiziksel bir hastalıkla bu sahteliğe tepki verdiğini öne sürüyor.
Buna göre örneğin çocuklukta bize kötü davranan ebeveynimizi bir ahlak görevi olarak sevmemiz beklendiğinde vücudumuz buna tepki gösteriyor ve düşünce olarak her ne kadar gerçekte onları sevdiğimizi düşünsek bile kendi duygularımızla çelişmiş oluyormuşuz.
Yazara göre böyle bir süreçte bulunan kişi, henüz duygularının ne demek istediğini anlamıyorsa uyuşturucu gibi geçici ve faydasız yollara başvurabilir yahut kabiliyetli bir yapıya sahipse içindeki karmaşayı sanat olarak ifade edebilirmiş. Bu konuda yazar Kafka, Rilke gibi birçok ünlü ismi tahlil etmiş, bu kısım gerçekten okunasıydı.
Bunun dışında yazar bir de temel çözüm olarak kişinin kendi gerçek duygularının farkına varması gerektiğini söylüyor, bunun için de 'Aydınlanmış Tanık' dediği bir kişinin varlığının faydasından bahsediyor. Buna göre, basitçe anlatmak gerekirse, yaşadığımız acıları anlatabildiğimiz, bizi dinleyen, yargılamayan, taraflı yaklaşan, nesnel olmayan biri olduğunda gerçek duygularımızın farkına varabilir ve hatta depresyonumuzdan kurtulabilirmişiz. Sabahattin Ali'nin bir insan bir insana elbet yeterdi dediği bu olsa gerek :)