Peyami Safa‘nın “Eğitim-Gençlik-Üniversite“ adlı kitabında kitap okumanın kurallarını maddelemiştir. İlk beş maddeyi Fransız yazar André Maurois‘ten alıntıladıktan sonra on maddeyi de kendisi sıralamıştır: -Birçok muharrirlerin (yazarların) eserlerini rastgele ve üstünkörü okumaktansa içlerinden birkaçının kitabını iyi anlamaya
Bana "Çok yazıyorsun" diyorlar, bir insana "Çok yaşıyorsun, öl artık" denir mi?
Reklam
''..Bu geceyi teslim al Bir selam uçur bana Hâlâ bir sabah serinliği ise adresim İnsana dair her çığlık De ki şiirdir biraz.."
Bir yıllık zaman diliminde (1928-29) Latin harflerini kabul etmiş, yazımını kesin bir biçimde basitleştirmiş ve üç milyon insana okumayı öğretmiş olan bu ülke, yazım reformunun uygulanabilirliğine dair güzel bir örnek teşkil etmektedir.
sanırım herkes sizin gibi düşündüğü için icat etmişler bu giyotin denilen aleti. Oysa ben o sırada ne düşünüyordum biliyor musunuz: ya daha kötüyse böylesi?Yani ölümün çabukluğu daha fazla acı veriyorsa? Gülünç bulabilirsiniz bu düşüncemi, vahşice de bulabilirsiniz, ama işte . . . şöyle etraflıca düşünecek olursanız insanın aklına böyle
"Doğu: Memur babalarımızın, asker babalarımızın zorunlu Şark hizmetini yaptığı uzak ülke. Sınır boylarına konuşlanmış garnizonlarda, ileri karakollarda yaşayan subay ailelerinin, çakal ulumalarını düşman baskını sandıkları; çocukların korkuyla yorganların altına sakladıkları; kuzeyinde karların erimediği, güneyinde akreplerin sıcaktan kavrulduğu; her biri büyülü, sakıncalı dillerin - Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Süryanice, Arapça, Gürcüce - acılı, bulgurlu tadını taşıyan eşsiz yiyeceklerin boğma rakıya katık yapıldığı; yoksul kaçakçılarının, yiğit ve masum eski zaman eşkıyalarının, Mehmetçiklerin ve gerillaları mayın tarlalarında, ya da çatışmalarda öldürüldükleri - çok öldürüldükleri, hep öldürüldükleri -, isyanların, tehcirlerin, savaşların, göçlerin ülkesi. Bir coğrafya, bir iklim olmaktan çıkıp korkularımızı, düşmanlıklarımızı, dostluklarımızı, yaşama ve insana dair inançlarımızı aynasında sınadığımız; sınavın ağırlığına dayanamayıp da unutmayı, suçlanacağımıza suçlamayı yeğlediğimiz uzak toprak. Yaralanmış, aşınmış aydın vicdanlarımızı yuğup yıkayacağımızı umduğumuz bir pınar. Çağın yıkıntılarının altında kalmış işçi sınıfı bizleri terk ettiğinden beri, - yoksa biz miydik terk eden? - yenilginin yaralarını sarmak, yılgınlığımızı yorgunluğumuzu gizlemek için son sığınak."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.