Gazeteci İbrahim'in,3.sayfa haberlerinden çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölüm haberini duymasıyla birlikte Mardin'e yaptığı yolculukla başlayan;hikayesinin kanatları Mezopotamya'dan Amerika'ya kadar değen bir kitap ''Huzursuzluk''.Öyle bir huzursuzluk ki;kalemini sevdiğin bir yazarın,yeni çıkmış kitabını okuyor olmanın huzurunu bile huzursuz ediyor.
Dünyadaki IŞİD zulmü ile 11 Eylül saldırılarını eksen alıp-aslında yüzyıllardır varolan-İslamofobisini mültecilere kapılarını kapatarak ve kapattırarak bileyen Avrupa arasında kalan Suriye'li Ezidi'lerin dramını işlemiş Livaneli.Hüseyin'in Meleknaz'a duyduğu kara sevdanın ateşi altında;IŞİD felaketini,mültecilerin sığınma kamplarına ulaşmadan önce Suriye'de yaşadıklarını,başta Türkiye olmak üzere mültecilere sahip çıkan ülkelerin sarmaya çalıştığı yaraları ince ince anlatmış.Kitabına yazdığı hiç unutulmayacak o cümlesindeki gibi yazdıkça kanatmış,kanatıkça yazmış.
Keşke daha uzun olsaydı,keşke çok daha uzun olsaydı.Kitap 6 gün önce çıktığı için fazla ayrıntı verip;okuyacak olanların elinden,merakın o gizemli büyüsünü çalmak istemiyorum.Tereddütsüz tavsiye ediyor ve kitaptan okuduğum anda idrakıma saplanan bir alıntı ile yorumumu bitiriyorum:
''Harese nedir,bilir misin?Arapça eski bir kelimedir.Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan gelir.Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum,asırlar boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.Kendi kanının tadından sarhoş olur...''
Huzursuzluk/Zülfü LİVANELİ