Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Muhammed'in yaşamı sırasında bu eşitlikçilik cinsiyet eşitliğini de içeriyordu. Bugün Batı'da İslam’ı kalıtımsal olarak kadın düşmanı bir din olarak tanımlamak yaygınlaşmıştır ama Hristiyanlık gibi Allah'ın dini de gerçekte kadınlar konusunda olumluydu. Cahiliyye, İslam öncesi dönemde, Arabistan kadınlar konusunda Eksen Çağı'nda geçerli olan tutumu koruyordu. Örneğin, çokeşlilik yaygındı ve karılar babalarının hanesinde kalıyordu. Seçkin kadınlar önemli derecede iktidar ve ayrıcalık sahibi olabiliyordu Muhammed'in ilk karısı Hatice örnek olarak başarılı bir tüccardı fakat çoğunluk kölelerle aynı konumda gibiydi. Hiçbir siyasal veya insanlık hakları yoktu ve kız bebek katli yaygındı. Kadınlar Muhammed'in dinini ilk seçenler arasındaydılar ve onların kurtuluşu O'nun yüreğinde yer eden bir tasarıydı. Kuran kız çocuklarının öldürülmesini kesinlikle yasakladı ve Arapların kız doğduğunda pişmanlık göstermelerini engelledi. Ayrıca kadınlara miras ve boşanma konularında yasal haklar verildi: çoğu Batılı kadın on dokuzuncu yüzyıla kadar buna benzer haklara sahip olamadı.
İslami metinler, kamu malını tanımlamak üzere " Allah'ın malı" terimini kullanmışlardır.
Sayfa 185 - Mana YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kimlik inşası
"İslami kimlik, kendini İslam ile tanımlamak... İslam' ın hayatta tanımlayıcı unsur olmasıdır... Meşruiyetini değerler üstü değerlerden alan kimliktir..."
Sayfa 12 - Çıra YayınlarıKitabı okudu
Müslümanlar Modernitenin Meyvelerine Razılar, Fakat Köklerine Karşılar
İslamcı modernizmi tanımlamak oldukça güçtür. Bazı Batılı gözlemciler, İslamcı modernizmi, moderniteye verilen tepkiden ziyade modernitenin bir sonucu yahut tezahürü olarak görürlerken diğerleri onu hâkim İslamcılık trendiyle kurulan diyalektik ilişkinin ortaya çıkardığı bir ürün olarak ele almışlardır (Moaddel, 2005; Rahman, 1970; Masud, 2009; Ahmad, 1967; Binder, 1988). Biz İslamcı modernizmi bir düşünceler topluluğu ve Müslümanların moderniteyle kurduğu diyalog olarak görürüz. İslamcı modernizm, toplumsal veya siyasi bir hareketten daha ziyade modernitenin altta yatan felsefi temelleriyle ilgilenen entelektüel bir harekettir. Kendi de İslamcı modernist olan ünlü İranlı filozof Abdulkerim Süruş, Muqtedar Khan ile bir konuşmasında Müslümanların internet, kapitalizm, neoliberalizm ve hatta ulus devlet gibi 'modernitenin meyvelerini' benimsemeye razı olduğunu fakat 'modernitenin köklerini' kabul etmeye razı olmadığını hatta karşı koyduklarını öne sürmüştür. Süruş; mantık, bilim ve laikliği modernitenin temelleri olarak tespit etmiş ve Müslüman kültürlerin bu kavramları benimsemediklerini ileri sürmüştür. Bize göre Müslümanların akıl, bilim, sekülarizm ve modern devlet ideolojileri ile entelektüel etkileşiminin bir boyutu İslami modernizmdir .
M. A. Muqtedar Khan & İbrahim Enes Aksu - Güney Asya'dan İslami Modernizm Sesleri, s. 68
Vazifemiz İslam’ı tanımlamak değil, bizden istenen bihakkın Müslüman olmaktır. Müslüman olabilirsek dilimizin bir şey söylemesine lüzum kalmayacak, halimizin tebliği yetecek.
"Suçlu günahkârların yolları apaçık belli olsun diye ayetlerimizi işte böyle tafsilatlandırıyoruz." (En’am,55) Seyyid Kutub (th) bu ayetin tefsirinde şunları söyler: "Oldukça ilginç bir şey... Bu, Kur'ân metodunun inanç ve inançla hareket etmeye ilişkin stratejisini gözler önüne sermektedir. Kuşkusuz bu metot, sırf salih
Reklam
Cahiliye zannedildiği gibi, İslam'ın zuhurundan önceki devri ifade etmez; aksine onu İslami olana aykırı her şey diye tanımlamak daha doğru olur.
Sayfa 35
İbn Abbas'ın “Allah dilediğine hikmet verir ki hikmet verilene çok hayır verilmiştir. ”” meâlindeki âyette geçen hikmet kavramını fikıh olarak tefsir ettiğine işaret eden Bedri Gencer, fıkhın hakikatin kendisi olan hikmetin arayışı olduğunu ifade eder. Nitekim Gencer, bu bağlamda fıkhın, her türlü “dini düşünce”de var olan bir hakikat yani hikmet arayışı olduğunu; hikmetin, hikmet-i nazariye ve hikmet-i ameliye şeklinde iki alt unsurdan oluştuğunu, hikmet-i nazariye (sophiasapienta) episteme (Platon) yani kesin bilgiyizilmi (şeriat); hikmet-i ameliye (phronesis-prudentia) ise doxa (Platon) yani düşünce ve zann (fıkıh) alanını teşkil ettiğini dile getirir. Gencer'e göre hikmet-i ameliyenin Arapça'daki karşılığı fıkıh, Yunanca'da phronesis ve Latince'de prudentia kavramlarıdır. Bu terimlerin hikmet-i ameliye anlamına gelmesi ise sosyal hayatı tanımlamak için geliştirilen tüm içtimai, beşeri veya mânevi bilgi alanını kapsayıcı mahiyette olmasından dolayıdır. Gencer, hikmet-i ameliye olarak fıkhın, İslâmi ve içtimai bilimleri kapsayan yegâne ilim olduğunu belirtir ve fıkhın bu fonksiyonunu icra edebilmesi için parçalanmış İslâmi ilimleri, dini ve beşeri ilimlere karşılık gelecek şekilde fikıh şemsiyesinde birleştirilebilmesi gerektiğini dile getirir.
İslamcılık ile yerlilik arasındaki ilişki, yerliciliği aşan bir ilişki olmak durumundadır. En başta bu İslam dininin temel ilkeleriyle ilgili bir durumdur. Diğer yandan İslam inancı ve İslamcılık, yerliliğin otantik pek çok yönüyle herhangi bir problem yaşamadığı gibi onu kutsallaştırma ya da bir değer alanı içinde tanımlama anlayışından da uzaktır. Çağan'ın da belirttiği gibi (2010, ss. 145-146) İslamcılık açısından aidiyeti İslami temelde tanımlamak ve bu temel üzerinde, sağ ve solun ötesinde bir siyaset inşa etmek esastır. Türkiye'nin modernleşme tecrübesinde Batıcı ve Türkçü bazı düşünürlerin İslam'ı toplum açısından asli bır mesele olarak görmeme yönündeki tavırları ve uygulamaları, İslam ve yerlilik ilişkisi açısından çok manidardir.
İslam'ı Sadece kendi siyasi hedefleri için kullanan, diğerleride İslami olan her şeye karşı açıkca savaşan günümüz lidercilerin pratiği sona erdirilmek zorundadır. İslam kendi Siyasetini tanımlamak zorundadır
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.