Tanrı karşısında silinmiş, kendi özünden uzaklaşmış, tasavvufçuların deyimi ile tanrıda yok olmuş bir ozan değildir.
Tanrıya inanmış bir kimse olarak, soru sormasını bilen, soracağı soruların ölçüsünü kavrayan bir ozandır Yunus Emre.
Kıl gibi köpri gerersin geç diyü
Gel seni sen tuzağumdan seç diyü
Kıl gibi köpriden adem mi geçer
Ya düşer ya
Dünya'da, İsmet İnönü'den başka, elindeki tüm egemenlik haklarını tek başına kullanırken, yani diktatörlük yetkilerine sahipken, demokrasiyi kuran başka bir lider yoktur.
Yunus Emre, Batı düşüncesinin özgürlüğe kavuşmaya başlamasından çağlarca önceden şunları söyleyebilmenin tadına varmıştır:
İster idüm Allahı bildüm ise ne oldı
Ağlarıdum dün-ü gün güldüm ise ne oldı
İrenler meydanında yuvarlanur top idüm
Pâdişâh çevgânında kaldum ise ne oldı
İrenler sohbetünde deste kızıl gül idüm
Açıldum ele geldüm soldum ise ne oldı
Alimler ulemâlar medresede buldısa
Ben harabat içünde buldum ise ne oldı
İşit Yunus'ı işit yine delü oldı hoş
İrenler ma'nisine taldum ise ne oldı
Bu şiir, insan düşüncesinin en olgun bir yemişidir, insanla tanrı arasına konan katı uçurum ortadan kalkıyor, insan kendinde buluyor aradığı tanrıyı. Dışa çıkma, varlığının sınırlarını, aşma gereğini duymuyor bile.
***
Türk toplumunun zihniyet itibariyle köklü bir değişikliğe uğradığının delillerinden biri de Hoca Nasreddin'in gülünecek tuhaflıklar yapacak biri olarak anlaşılması, Yunus Emre'nin bir tür hümanizm içine sokulmasıdır. Bu yaklaşım içinde Karacaoğlan Kazanova, Pir Sultan Abdal devrimci, Kaygusuz Abdal da sürrealist olur.
“Kapitalizm ile birlikte biz de başıboş dolaşan hayvan ve simülantlar yani inandırıcı bir görünüme sahip canlı hayaletlere dönüşerek tuhaf ve ürkütücü çöl izlenimi bırakan bir dünyada yaşamaya başladık.”