Böylesine yetkin, dopdolu bir metni incelemeden geçmeyeceğim tabi ki. Kitaba dair fazla tadını kaçırmadan, minik değinerek bir inceleme yazacağım.
Öncelikle kitap aslında rüya ile gerçek arasında geçiyor diyebiliriz. Tıpkı rüyalarda olduğu gibi zaman ve mekanlar o kadar belirsiz veriliyor ki (son hikaye buna istisna) kitaba dair bir şeyi hayal etmek çok zor oluyor, haliyle anlamayı da güç kılıyor.
Bilindiği gibi Tanpınar, "zaman", "bilinç ve bilinç altı" kavramları ile yakından ilgilidir. Bu kitapta da bunu kusmuş adeta. Metinler yoğun bir zihnin eseri ve okurken sizi afallatıyor, benim okumayı en sevdiğim türden bir kitap oluyor aslında.
Ayrıca kitap bastırılmış hislerden izler taşıyor. Bilinç altına değinip bundan kaçınmak zaten olanaksız, dolayısıyla kitabı bu yönden de incelemek gerek. Bunu ben yapmayacağım.
Öykülerin her birinin kendi açısından farklı bir perspektife odaklandığı ancak anlatımda benzer olduğunu da belirtmeliyim. Her hikaye kendi içinde bir roman diyebilirim. İlk ve son hikayeler ayrıca üst düzey anlatıma sahipler, bunu da atlamak istemem. Barındırdıkları detaylar, verilen mesajlar, bilinç altından gelen o hisler çok güzel şekilde işlenmişti.
Bu cümle, "Bu kadar çirkin ve galiz bir dünya, ancak bozulmuş bir düşüncede idrak edilebilirdi." bu kitaba dair her şeyin anahtarı.
Şimdiden iyi okumalar.