Risk almak...Yaşamak da bir nebze risk almak değil mi? Aslında hepimiz sistemin bir parçası olmaya devam ediyoruz ,düşünmeden sorgulamadan yaşayıp gidiyoruz. Arsız arsız her sabah aynı güneşe uyanmak. Kahvaltı yapmak, aynı yollardan geçmek. Tekrar tekrar aynı rutini gerçekleştirmek. Ama bizi diğerlerinden ayıran risk almak. İnsanlara güvenmek de
"Öldü, biliyorum! Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama, onu yine de sevebilirim, değil mi? Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?"
İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı sevgili okur. Yaralar yaşandığıyla kalmalı.
Ah biçare kadınlar!...Bizi hiç insan yerine koymazlar.Babalarımız istedikleri adama bizi hediye verircesine verirler.O adamların huyuna suyuna hiç bakmazlar.Biz o adamlarla geçinebilecekmiyiz,orasını hiç düşünmezler.Bize bir kere olsun"Falan adamı koca olarak ister misin?"yahut "Kimi koca istersin?"diye sormak yok.Bize sadece"İşte seni falan adama vereceğiz"derler,biz de ses çıkarmayız.Ama gönlümüz ne der?"Yarabbi,babamın söylediği adam genç olsun,güzel olsun,iyi huylu olsun."Gerçi bazen öyle çıkar.Fakat bazen de tam tersi olur.
İnsan kendisini de israf etmemeli zaman, kimseye düşkün olmaya, tutku ile bağlanmaya izin vermiyor. Selam sabah hal hatır nasılsın iyi misin hoşçakal. Çağ, gönülde ehlini barındırma değil, kendinle nefes alma zamanı.
…öyle pis bir zaman ki. Elde on para yok. Yer demir, gök bakır. Kar dersen diz boyu. Sobamız oldu bitti yok. Kömürü köcürmüden kiloyla alırız. Sermayeyi kediye yükleyince onu da alamaz olduk. Vay anam vay! Açlık bir yandan, soğuk bir yandan. Çocuklar sızlanırlar. Karı, fıkara karı öteye döner ağlar... Baktım olacak gibi değil, ben de boynumu büküp