Martin'i bir miktar elimde süründürdüm. En yoğun olduğum zamanda okumaya başladım yarım bıraktım yeniden baştan başladım bir daha bıraktım vs derken uzun bir çırpınmanın ardından yine yoğun olduğum bir zamanda vize haftamda okumayı bitirdim.
*SPOILER*
Ah bee Martin bee ah be Martin'im... Öncelikle Jack London karakterlerini öyle güzel işliyor öyle güzel tespitler yapıyor ve duyguları öyle gerçekçi aktarıyor ki hayran olmamak elde değil. Martin'in baslardaki büyük heyecanlı kıpır kıpır ruhu, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve gücü, hiç yılmaması. Ve bu kadar çabalamanın ardında istediği umut ettiği hayal ettiği cenneti bulamamanın getirdiği hayal kırıklığı... Kafasında hiç susmayan "O kitaplar yazılmıştı." sesi. Siz beni hor görürken, değer vermezken şu an beni meşhur eden kitaplar zaten yazılmıştı diye çırpınıp durması. Ve sonunu getiren artık hayattan zevk alamaması ve tüm o gücünü ve heyecanını kaybetmesi. Kendini iki sınıfa da ait hissedememesi, burjuvaziye yaklaşayım derken içinden geldiği hayattan da olması ama burjuvaziyi de sevememesi. Kitabın son kısımları kalbimi çok kırdı, hayatı tamamen farklı olabilirdi nerede ne yapsak bu hayat böyle sonlanmazdı nerede ne yapsak Martin ışığını böyle kaybetmezdi bilemiyorum ama koskoca bir güneş olan Martin'imin böyle sönmesi çok kalp kırıcı cidden. Okurken biraz yoruyor çerezlik bir kitapla beraber götürülse daha kolay okunabilir. Beğendim, tavsiye ederim