Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kaan Kavcar

Kaan Kavcar
@kaan48
Sıkı Okur
Oksimoron düşünceler.
İki çeşit bozulma vardır: Birincisi, halkın kanunlara uymamasından doğar; ikincisi, halkın kanunlar tarafından bozulmasıdır. Tedavisi güç bir hastalıktır bu. Bizzat devanın içinde bulunan bir hastalıktır da ondan.
Reklam
Yaşamıyor, sadece yaşamın bir biçimini sürdürüyoruz. Biz sadece ölümden nasıl korunacağımızı düşünebiliyoruz ve yaşamımızın tümü bir ölüm tapısı.
"Gözlerin herhangi bir hareketi ile ifade edilemeyen hiçbir ihtiras yoktur."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Acının genellikle keder doğurmasının sebebi de, acı adı verilen duyumun daima sinirleri inciten çok şiddetli bir etkiden kaynaklanmasıdır."
"Gerçekten de ihtiraslarının emrettiğini yerine getirmekten başka bir şey istemeyecek derecede zayıf iradeli ve kararsız pek az insan vardır, insanların çoğunluğunun belli ve kararlı hükümleri ve kanaatleri vardır, işlerinin bir bölümünü bu hükümlere göre düzenlerler."
Reklam
"Düşüncelerimiz iki türdedir; eş deyişle, bir kısmı ruhun eylemleri ve diğerleri onun tutkularıdır."
"Karşılık görmek şartıyla, başkalarına iyilik edilebileceğine inandıkları için, kendilerine yardım eden kimseleri aldattıklarını sanırlar."
"Bu durumların, herhalde, benim kişisel konumlarımla ilgisi olduğu kadar, içinde yaşadığım(ı sandığım) toplumla, çağla, dünyayla da ilgisi olmalı- hiçbir yerinde, hiçbir yer bulamıyorsam, bu toplumda da, bu çağda da, bu dünyada da- -Sırf şu yüzden: Bu kocaman anlamsız karmaşa içinde- modernlik denen bu umarsız saçmalığın içine atılmış; "fırlatılmış"ken-, 'dış dünya' bir yana, daha kendi kendisiyle bile - ancak arada bir- uyum içinde olabildiğinde, gene de kendine aykırı düşüyor, kendi kendini çeliyor, kendinden acı çekiyorsa, kişi- daha ne olsundu ki!?..."
"Galiba ölmek istiyor. Ölmemi --- ölmeyi --- istiyor. Ölümü istiyor. Çünkü, benim ölüme en yakın geldiğim zamanlar, onun en çok uyarıldığı, heyecanlandığı durumlar oluyor -- demek ki, yaşadıklarının anlamını ölümde görüyor --- benim ölümümde..."
"İşte, 'anı', 'bura'nın karşıtıdır: yalnızca 'sonra'sı değil -'ora'dan geçip 'bura'ya gelinmenin 'iz'i falan değil: şimdiki 'bura'nın o zamanki 'bura'yı örtmesi, kapatması, silmesidir. Anı, artık burada olmayan bir ânın içeriğidir -yani burada olmayanın buradalık içinde belirişidir."
Reklam
"Bugün geride ne bırakıyorum diye düşünüyorum.Kopmuş gitmiş son bulmuş ilişkilerden ötekilere ne kalıyor benden? Sanıyorum ilki hüzün ( o hep gelir...) “keşke” nin sınırına ulaşan; ağır bir üzüntü de taşıyan ama yaşanmış doluluğa “ çek git” diyemeyen hüzün... Sonra kırıklık, burukluk, yitiklik— evet acı ( onda da bir hayli becerikliyimdir!) Artık geri çevirelemeyecek bir sürecin sonuyla; bir şeyin sonsuza dek yitirilmiş olduğu bilinciyle gelen yılgı,yenilgi, yıkım... Şimdi ummak istediğim tek bir şey var; bütün bu yitim içinde, o sevdiklerimle, geriye, benimle ilgili, saygıya benzer bir şeylerin kalmış olması — geride birazcık da olsa saygı bırakabilmişsem ne âlâ; yoksa da yoktur işte !..."
“O dinginlik, en çok özlediği şey herhalde- öyle, kovuğunda, Deniz ve Ay karşısında, durup, bakmak, seyretmek, yalnızca.. Saatlerce - giderek, günlerce, aylarca- evet: bir ömür boyu - daha doğrusu, ölene dek...”
"Yaşanamayanları yaşamak' da bir çelişki - ya da sözcük oyunu - değil: - İstek, arzu, ihtiras... - Hangi düzeyde olursa olsun; gidiyor, olsun istiyor, arzuluyor, gerçekleştirmeğe çalışıyor; ama, gerçekliğin kendisi eksik kalıyor, gelmiyor, olmuyor... ( Bu olunca, konuşulur hep: yumuşatılır, zararsızlaştırılır, gidilir- sözle; sözde: anlaşılır!...)"
"Yalnız olmayı öğrenmeliyim- aslında öyleyim; ama, bunu bir bilinç içeriği olarak edinip, bir eylem biçimi olarak uygulamalıyım. Onunla aykırı düştüğüm noktalar, özgürlüğün gereklerini gerçekleştiremediğim noktalar olduğuna göre, onun benim üzerimdeki belirleyiciliği, benim özgür olmamı gerektiren- onun benim özgür olmamı istediği, o yolda iletide bulunduğu- belirlemeler:- Benim üzerimde egemen olmasının yönelimi, benim özgürlüğüm: ben özgür olayım diye bana egemen olmağa çalışıyor- ama, işte, ben özgür olamıyorum; yani o bana egemen olamıyor- dolayısıyla, ben ona egemen olmalıyım ki, özgür olabileyim..."
"Oysa, ulaşabilseydim, onun kovuğunda ne büyük bir hazine bulabilirdim: Yaşamımın bütün ülküleri, hayalleri, düşleri- değerleri-; (amaçlarım, ereklerim, hedeflerim), tertipli, düzenli, anlamlı bütünlükler içinde, orada- pırıl pırıl, hiç eskimeyen, yıpranmayan, geçip gitmeyen bengilikleri içinde... -Kırk Haramilerin Mağarası'ndaki hazine gibi... Artık çok geç: oraya giremem; girebilseydim bile, diyemezdim, söyleyemezdim onu -zaten, bilmiyorum, işte..."
211 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.