Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Mervea
Mervea
@kadifecicegigibi_
Bookstagram
instagram.com/serendipceokuur...
Öğrenci
üniversite
B-612
359 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Kiralık Konak İstanbul'un tanınmış ailelerinden Naim Efendi ve ailesinin yaşadığı olayları anlatır. Kuşak çatışmasını anlatan bu roman bu çatışmayı ll. Abdülhamid döneminin önemli kişilerinden olan Naim Efendi ve torunu Seniha üzerinden anlatır. Seniha yeni kuşak bir genç kız olmakla birlikte davranışları biraz uçarıdır. Bu yüzden çevredeki insanlar tarafından çokça eleştirilir; özellikle Naim Efendi'nin kardeşi Selma Hanım tarafından. Naim Efendi'nin kendi zamanının davranışlarına ters düşen bu yeni kuşak torununu ayrı bir sevmesi de dikkat çekmektedir.
Roman Osmanlı Devleti'nin çöküşünü Naim Efendi, konağı ve konakta yaşayanlar üzerinden anlatır. Naim Efendi sözde konağın reisidir ama ne Batı özentisi damadı Servet Bey ne de babalarına benzeyen torunları Cemil ve Seniha onun sözlerini dikkate almaktadır. Bir zaman sonra zaten konak Naim Efendi ile birlikte ailesi tarafından terk edilecek ve içinde yaşayan Servet Bey ve ailesi Şişli'de lüks bir apartman dairesine taşınacaktır. Kitapta dikkat çeken diğer bir karakter Hakkı Celis'tir. Hakkı Celis Seniha'ya aşıktır. Edebi karakteri ile dikkat çeken Hakkı Celis kitaptaki doğru Batılılaşma konusunda olumlu tek karakterdedir. Yakup Kadri, her iki tarafın da görüşlerini eşit olarak anlatır ve Batılılaşmanın kötü yanlarını gösterir. Kiralık konaklar Osmanlı Devlet'nin yıkılışının ve Cumhuriyet'e geçişinin sembolü halinde anlatılmıştır.
Benim keyif alarak okuduğum bir eser oldu. Herkese keyifli okumalar dilerim, kitapla kalın :)
Sineklerin Tanrısı, gözüme her ne kadar çocuk kitabı görünse de okuduğum zaman aslında böyle bir kitap olmadığını anladım. Yazar tarafından çok zekice kurgulanmış ve sembollerle anlatılmış bir eser. -Spoiler-
Kitap savaştan korumak amacıyla güvenli bölgeye uçakla götürülen çocukların uçağının bir adaya düşmesi ile başlar. Adaya düştükten sonra
Okuması kısa ama etkisi uzun sürecek bir kitap okudum. Başlaması ile bitmesi bir oluyor kitabın ama yazar o kadar merak uyandıran bir kalemle yazmış ki hemen sonuna gelip her şeyi öğrenmek istiyorsunuz bu tarz kitaplarda.
Katip Bartleby okuduğum en ilginç karakterler arasında kuşkusuz. Kitap boyunca "yapmayı tercih etmem" sözü ile kendini okura kabul ettiriyor. Hatta okura "hayır" demeyi öğretiyor da diyebilirim.
Gün içerisinde o kadar meşgalemiz oluyor ki bunları yaparken mecburmuşuz gibi yapıyoruz. Bazen yapmak isteyip istemediğimizi önemsemiyoruz bile. Ya da bizden istenilen istekleri kolayca reddedebiliyor muyuz?
İşte bu vurucu kitapta bize kaybedecek bir şeyi olmayan Katip Bartleby'nin net tavrı aktarılıyor. Anlaşılmayan, bir köşede göze çarpmayan, zavallı görünümlü Katip Bartleby'nin eylemsizliğinin hikayesi anlatılıyor.
Aslında okurken kendimi Bartleby'nin yerine çok koydum. Bu kadar net tavırları beni çok etkiledi ama istesem de bu kadar net ve kararlı biri olamam gibi geldi her seferinde. Ayrıca hayatını böyle anlaşılmaz kılması beni çok üzdü. Ölümü seçip anlaşılmadan yok oldu. Kitap bittiği halde hâlâ Bartleby'nin neden bu şekilde davrandığını merak ediyorum. Sonu tam olarak net gelmedi ama kuşkusuz karakter olarak beni çok etkiledi. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Okur Takip Önerileri
Körlük/José Saramago
"Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler."
Öncelikle kitabı severek okudum. Beni hiç sıkmadı. Kitabı uzun uzun anlatıp tadını kaçırmak istemiyorum. Kitap adından anlaşılacağı gibi körlüğü konu alıyor. Ama bu körlük bildiğimiz gibi bir körlük değil. Bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde salgın hastalık olarak başlayan körlük, insanların ağzından bir süt denizine düşmüş tabirince anlatılıyor. İnsanlar salgına yakalandığında her yerin birden bembeyaz olduğunu söylüyorlar. Ve bu salgın sürecinde yönetimin ve insanların nasıl hareket ettiği anlatılıyor.
Distopik eser olan Körlük'te hiçbir karakterin ismi verilmemiş. Hatta nokta ve virgül dışında da noktalama işareti kullanılmamış. Bu durum benim okumamı olumsuz etkilemedi. Okurken, eğer böyle bir olay ile karşılaşsaydık kesin bunları yaşardık dediğim çok yer oldu. Yazar salgın kaosunu tüm gerçekliği ile yazıya dökmüş diyebilirim. Bence Körlük okunması gereken önemli bir kitap. Ben çevremdeki okurlara severek önereceğim. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Uzun zamandır okumak için beklettiğim Refet'i okudum. Okurken bu güzel kitabı beklettiğim için utandım. Kitap o kadar güzel ki, keşke daha erken okusaydım dedirtti.
Fatma Aliye bildiğimiz üzere Türk edebiyatının ilk kadın roman yazarı. Ayrıca Fatma Aliye Türkiye'de bulunan kadın hak ve özgürlüklerini düşünüp çözüm üreten ilk kadın yazardır. Bununla birlikte çok güzel bir kaleme sahip. Ben eserlerinin bu kadar geri planda kalmasını bir türlü anlayamadım. Sonradan okuduğum bir yazıda Milli edebiyat hareketinden sonra Halide Edip romancılığının ön plana çıkması bu güzide yazarımızın biraz da olsa geri planda kalmasına sebep olmuş. Neyse ki günümüzde Fatma Aliye'nin yazarlığı tekrar değer bulmakta.
Kitabın konusu hakkında değinmek istediğim ilk şey romanımızdaki ilk kadın öğretmen başkarakterini içeriyor olması. Refet ise feminist bir kalemle yazılmış bir eserdir. Küçük yaşta babasını kaybetmesi ile babasının ailesi tarafından annesiyle hor görülen küçük Refet'in evlerini terkederek İstanbul'a göçmeleri ve tüm zorlu şartlara rağmen okuyup öğretmen olmasını anlatır roman. Bir yandan hayat mücadelesi verirken bir yandan da tüm bu zorluklara göğüs gerip çabalayan ve emeklerinin karşılığını alan güçlü bir kadın karakterin hayatını okuruz kısacası. Yazar öyle cesur bir kalemle yazmış ki romanı günümüzde okurken bile insana büyük tesir edebiliyor.
Romanı severek okudum. Hatta etrafımdaki tüm arkadaşlarıma önerdim. Yorumumu bitirmeden önce romanın Reşat Nuri'nin Çalıkuşu romanına esin kaynağı olduğunu da eklemek istedim. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Selam arkadaşlar, merak ettiğim bir kitabı daha okudum. Kitabı okurken kafa karışıklığı yaşadım maalesef. Bazı sayfalarda bu kitabın konusu nerelere gidiyor ve ben ne okuyorum diye düşündüm. Kitap öyle bir bulandırdı ki beynimi okuduktan sonra büyük bir boşluğa düşmeme sebep oldu. Ayrıca kitabın üslubunu da beğenmedim. Fazla argo kelime kullanmış yazar bence. Bazı cümlelerde tamam burada edebî bir üslup var diyorum cümlenin devamında yazar inadına sonunu argo ile bitiriyor sanki. Kitabın konusunda da muamma yaşamadım değil. Yazar bir erkeğin bir kadına aşkının büyüklüğünü ve bağlılığını anlatmış gibi ama o kadın gerçekte var mı yoksa adamın hayal ürünü mü bir türlü bu sorulara cevap bulamadım. Ayrıca adam bana biraz takıntılı gibi de geldi. Sürekli Üçüncü Şahsın Şiiri ve Sadri Alışık'ı yinelemelerde kullanması falan aklıma bu tarz düşünceleri getirdi diyebilirim. Uzun lafın kısası beni epey düşüncelere sevk etti ve ileride tekrar okuyacağım gibi görünüyor. Belki o zaman tekrar bir yorum yazarım. Yenilenmiş ve kafa karışıklığını üzerimden atmış bir şekilde. Herkese keyifli okumalar
Dünya'da en çok satışa sahip olan İki Şehrin Hikayesi romanı benim gözümü korkutan bir eserdi ki bu yüzden ertelediğim kadar erteledim. Çok şükür ki okumayı sonunda başardım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki kitabın ilk 200-250 sayfası biraz durağan gelse de konusu ilgi çekici olduğundan dolayı çokta sıkıcı bir okuma olmadı benim için.
Kitabın konusu adında da geçen iki şehir olan Paris ve Londra şehirlerinde geçen olayları ve Fransız Devrimi'ni anlatıyor. Bu şehirlerin o zamanlar ne kadar zor bir süreç geçirdiği anlatılıyor. Yazar bu konuyu aşk, fedakarlık, psikoloji vb. diğer konularla çok güzel harmanlamış. Okurken beni derinden etkilemesinin sebebi ise bu olayların tarihte yaşanmış olması. Halkın acı bir şekilde öldürülen burjuvalar ile mutlu olup kahkahalar atması beni üzdü. Kısaca Yıllarca sebebsiz hapis yatan Dr. Manette, kızı Lucie ve Darney'in Fransız Devrimi ile beraber ele alınan hikayesi de diyebilirim. Haksızlıklar, halkın fakirlik ve ezilmişlik yaşaması ile ayaklanması, giyotinle yapılan ölümler, fedakarlıklar, acı ve kan... Kitap baştan sona sizi bir yolculuğa çıkartıyor. Benim çok severek okuduğum bir eser oldu. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Shakespeare’in okuduklarım arasında en çok beğendiğim kitabı Hamlet oldu. Konusu olsun şiirsel anlatımı olsun, tiyatro eserleri çok sevmediğim halde benim beğenimi kazanan bir eser oldu.
Hamlet, bir intikam eseridir. Danimarka prensi olan Hamlet’in babasının ölümü üzerine annesi ile amcası evlenirler ve amcası tahta geçer. Bu arada Hamlet’e görünen babasının hayaletinin ona söyledikleri üzerine Hamlet’in davranışlarında değişmeler görülür. Hamlet bir yandan delirmiş tavırları sergilerken bir yandan da intikamını almaya başlar.
Klasikleri okumak güzel ama bazen öyle eserler okuyorsunuz ki o eser hakkında söylenecek tüm şeyler söylenmiş. Binlerce kez sahnelenmiş bir eser olan Hamlet’te o eserlerden. Ben kendimce anlatmaya çalıştım ama yetmez. Bence Hamlet kesinlikle okunması gereken klasiklerden. Bu arada Shakespeare’in küçük yaşta ölen tek oğlunun adının Hamlet olduğunu öğrendim. Bu bilgi eseri okurken aklınızda bulunsun istedim. Herkese keyifli okumalar.
Okunması çok kısa ama etkisi çok uzun süren bir kitapla tanıştım. Kitabın adının ilgimi çekmesi ile almıştım, iyi ki de almışım.
Bu eserde savaşın kötü yanı anlatılıyor. Ama yazar bunu çok masalsı bir şekilde aktarmış. Lakin okurken insanın boğazını yumuk yumuk ediyor. Zulmün ve yoksulluğun, aklı sığ olan insanların bol olduğu bir eser. Okurken dehşete düşüyorsunuz.
Kitabı okurken aklıma gelen şey olayların günümüzde de var olması. Savaşların varlığını sürdürmesi, açlıktan bir yerlerde bebeklerin ölüme terk edilmesi, sırf kökeninden ve inançlarından ötürü insanlara zorbalık yapılması... Maalesef ki dünyanın her yerinde oluyor ama artık bizim ülkemizde de örnekleri fazlaca mevcut. -Bazen Dünya’nın bu kadar acıya rağmen dönmesi beni hayrete düşürüyor.- Eğer bu tarz kitapları seviyorsanız kesinlikle okumalısınız ve insanlara, olaylara bakış açınızı değiştirebilirsiniz. İyi okumalar.
Northanger Manastırı Jane Austen’in20’li yaşlarda yazdığı ama geç yayımlanan eseridir. Aynı zamanda Jane Austen’in ‘gotik parodisi’ olarak anılır.
Eserde genç kızlığa yeni adım atmış Catherine Morland’ın aile dostlarıyla Bath’a gitmesi ve orada sosyete ile tanışması anlatılır. Catherine yeni insanlar tanımaya başlarken aynı zamanda insanların gerçek yüzleriyle de tanışmaya başlar. Kendini bir anda gösterişli bir hayatta bulan Catherine vaiz olan Henry Tilney’ye aşık olur. Henry’nin babasının Catherine’yi varlıklı sanması onu Northanger Manastırı’na davet etmesine sebep olur. Güçlü bir hayal gücüne sahip Catherine’in Northanger Manastırı’nda misafirken hem güzel dostluklar kurmasını hem de hayal gücünün ona verdiği zararı anlatıyor Austen.
Jane Austen’ın sınıf ayrımını, orta sınıfın yaşadığı sıkıntıları, toplumu ahlaki olarak hicvettiği muhteşem bir eser. Yazın okumak için çok uygun. Kısa olması ve konunun sıkmaması kitabı daha da güzel kılıyor. Yer yer sıkan bölümleri olsa da okumaya değer bir eser. Yalnız Austen okuyacaklar bu kitapla başlamasınlar derim. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabının devamı olan Yüreğimin Sesini Dinle kitabı diğer esere göre biraz daha sakin ve sade bir kitaptı. Açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olması kitabı hemen okuyup bitirmenizde fayda sağlıyor.
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabında 80 yaşındaki bir kadının torununa yazdığı mektuplar kitabın konusuydu. Bu kitapta ise mektupların sahibi olan torunun kendini arayış hikayesine tanık oluyoruz. Kitap en başında hüzünle başlıyor ve sonu boyunca bunu sürdürüyor. Sorularına cevap arayan ve artık cevaplarını sadece yazılanlarda bulacak olan bir genç kızın hikayesi bu eser.
Kitaptan beklentim o kadar büyüktü ki okuyunca beklentimi alamadığım için morelim bozuldu. Çünkü ilk kitabı beni aşırı sarsmıştı. Hatta ilk kitabıyla aşk yaşamıştım resmen. Kitabı beğenmemiş değilim ama çok sevdiğimi de söyleyemem. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Merhaba arkadaşlar, yalnız kalmak bir insana en kötü neler yaptırır diye merak ediyorsanız Zebercet’in yaşadıkları merakınızı giderecektir. Bu kitabı bitirince yalnızlığın bu kadar tehlikeli olacağı aklıma gelmezdi diye düşünmeden edemedim. Zebercet kitabın adını aldığı Anayurt Oteli’nde çalışmaktadır. Bu otel ailesinden kalmıştır. Babası ölünce
İnsanlığımı Yitirirken/Osamu Dazai
Bu kitapla ilgili söylemek istediğim ilk şey kitabı okumadan önce yazarın hayatı ile ilgili fazla bilgi edinmemeniz çünkü kitap yazarın öz yaşam öyküsü. Bir diğer tavsiyem ise eğer zor bir dönemden geçiyorsanız bu kitabı kesinlikle okumayın.-spoiler-
Kitap Yozo adlı bir gencin hayatını anlatıyor. Yozo
Merhaba arkadaşlar, uzun zamandır okumak istediğim Toprak Ana’yı okudum. Öncelikle belirtmeliyim ki elimden bırakamadığım bir kitap oldu. Kitap okumayı çok severim ama yormayan kitap benim için bir başkadır. Toprak Ana’da asla yormayan, akıcı ve sade anlatımlı, kısa bir kitap.
Kitap Tolgonay’ın hayatını, sevincini, acılarını anlatıyor. Daha doğrusu Tolgonay yaşadığı sevinçleri, acıları, umudu ekip biçtiği toprağa anlatıyor. Yaşadıklarını anlatırken sanki toprağa anlatmıyormuşta sizin yanınızda oturup sizinle dertleşiyormuş gibi hissediyorsunuz. Kitabın en sevdiğim kısmı da bu oldu. Bir kadının yaşadığı tüm acılar, yoksulluk, savaş ve savaşın geride bıraktığı maddi ve manevi yıkıntı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Kitabın yüreğimde bıraktığı tarifsiz acıyı da yazmasam olmaz, her sayfasında daha fazla duygusallaştım. Cengiz Aytmatov’dan okuduğum ilk kitap (çok utanarak söylüyorum) oldu. Bence yazarı tanımak için çok doğru bir seçim yapmışım. Diğer kitaplarını okumayı şimdiden heyecanla bekliyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.
İvan İlyiç’in Ölümü
İvan İlyiç’in Ölümü bir günde bitirilecek bir kitap. Konusu sade, okunması da oldukça kolay. Kitap adından da anlaşılacağı gibi İvan İlyiç’in ölümünü anlatıyor. İvan İlyiç güzel bir mesleği olan, ailesi için önemli saygın bir insandır. Hayatında her şey normal giderken hastalığa yakalanması sonucu tedavi olmaya başlar. Tedavi olurken çevresindeki insanları, ailesini, hayatı ve kendisini sorgular. Bu sorgulamayla birlikte gelen ölümü okuruz.
Tolstoy’un kaleminin gücünü sıradan bir hayatı güzel bir esere çevirdiği bu kısacık kitaptan da anlamış oluyoruz. Ben çok severek okudum. Herkese keyifli okumalar dilerim.
