Skylar, istifçi annesi ile yaşayan ve 2 yıl önce evlerini terk eden bir babaya sahip 18 yaşında lise son sınıf öğrencisi baş karakterimiz. İlgisiz ebeveynleri yüzünden çocukluktan kalma travmaları sebebiyle ruhsal ve fiziksel sağlık sorunları yaşıyor. Ama yaşına göre kendi içinde aşırı olgun bir karakter olarak kurgulanmış bence, ki bu gayet
Video:
youtu.be/Sbxqv0dUUMg
Önce Ekmekler Bozuldu.
Oktay Akbal'dan okuduğum ilk kitap.
Önce Ekmekler Bozuldu, 323 sayfalık bir öykü kitabıdır.
Kitap; Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi, Bulutun Rengi ve Berber Aynası adlı 5 kitabın bir araya getirilmiş hâlidir. Yer yer denemeye uzanan hikâyelerde
Anlatırlar ki bir gün baba işinden yorgun argın eve geldiğinde küçük kızı onunla oynamak, oyalanmak istemiş. Adam yorgunluğundan ve biraz dinlenmek istediğinden kızını oyalamak için bir kenarda gördüğü gazete sayfasındaki dünya haritasını almış ve ufak parçalara ayırıp da vermiş kızına.
"Sen," demiş, "bu dünyayı düzelt eski hâline getir o zaman gelip oynayacağım seninle."
Çocuk alıp gitmiş kâğıt parçalarını. Ama birkaç dakika sonra çıkıp da "baba yaptım" deyip geri gelince hayret etmiş adam. Zira çocuğun o parçaları birleştirmesi pek de mümkün değildir diye düşünüyormuş. Neden sonra kâğıdı eline alıp da bakınca kızının haritayı yeniden ve tamı tamına eski hâline getirebildiğini görüp de şaşırmış.
"Kızım," demiş, "sen bunu nasıl yapabildin?"
"Baba,” demiş kız, "senin bana verdiğin kâğıtların arka- sında kocaman bir insan resmi vardı. İnsanı düzettim dünya da düzeldi..."
Cem Karaca
Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
Cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı
Ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
Yine böyle bir durumda tamirci çırağına
Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
Arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı
Gelecekti bugün geri arabayı almaya
O romandaki hayali belki gerçek yapmaya
O romandaki hayali belki gerçek yapmaya
-Bana bütün bunları anlatmak istediğinize emin misiniz?
-Neyi
-Anne babanızı, paranoyaları...
-Ne anlatıyorum ki size ben? Hiçbir şey. Ben size Tanrı'nın, herkesin bildiği şeyleri anlatıyorum. Annemle babam ölümleriyle meşhur olacaklar. Bu benim onlar için hazırladığım anma töreni olacak. Size tüm bunları anlatırım, babamın bacaklarının
🎶🎶🎶 İyi Geceler
Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
Elleri ak yumuk yumuk, ojeli tırnakları
Nerelere gizlesin şu avucum nasırları
Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
Ayağında uzun etek, dalga dalga saçları
Ustam seslendi uzaktan oğlum al
Bruegel “Çocuk Oyunları” adlı eserindeki kalabalık düzenlemede herhangi bir oyun ya da figür grubunu odak noktaya yerleştirmeyerek, izleyicinin yapıtı algılama sürecini de oyunsallaştırır. Bir ipucunun peşine düşemeyen izleyici, sahnenin sunduğu oyun çeşitliliğine koşut olarak resme bakış biçimlerini çeşitlendirir. Yapıttaki ayrıntı zenginliğinin
Kadın hareketinin belki de en net bir şekilde dile getirildiği ve bu alanda önemli kitaplardan biri olma özelliği taşıyan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un kaleme aldığı, feminist yaklaşımın her ne kadar derinlerde irdelense de okumanın belki de en kolay olduğu kitapların başında yer almaktadır. Bu denli kolay okunup anlaşılmasının elbette
Hani Sait Faik Abasıyanık diyor ya “Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
İşte Agota’nın kendini yabancı bir ülkede var ettiği hayatın kısa özeti diyebilirim bu alıntı ile.
Her zaman okumaya olan merakı sonrasında yazmaya dönüşür, kimliğini adeta yeniden bulmasını sağlar.
Yazarın otobiyografik metni olan Okumaz Yazmaz kısacık, derin, hüzünlü bir anlatıma sahip.
Anne-babası ve iki erkek kardeşiyle Macaristan’da mutlu bir yaşam sürerken savaşın patlak vermesiyle bir kız yurduna verilir.
Orada zor, kısıtlı imkanlarla hayatını idame ettirmeye çalışırken aile üyelerinden dahi uzaktır artık. Yalnızca bir kez annesi ile bu fırsatı yakalar ancak onda da onun durumuna üzülüp, sormamasına karşın herhangi bir ihtiyacı olmadığını söyler annesine.
21 yaşına geldiğinde artık evli ve dört aylık bir kız çocuğu annesidir.
Sığınmacı olarak İsviçre’ye yerleşip, burada bir fabrikada çalışmaya başlarken adeta yeni doğmuş bir bebek gibidir.
Diline aşina olmadığı, kendini ifade edemediği, sevdiklerini, her şeyi geride bırakma süreci yıllar boyu zorluk çıkarır ona.
Ufak ufak, amatörlerce sergilenen oyunlar yazarak beğenilen eserler vermesi sonrasında onu roman yazmaya teşvik eder ve en iyi yayınevlerinden biriyle anlaşma yapmasını sağlar.
“Okuyorum. Hastalık gibi bir şey bu. Elime ne geçerse, gözüm neye değerse okuyorum: dergiler, okul kitapları, ilanlar, sokakta bulduğum kâğıt parçaları, yemek tarifleri, çocuk kitapları. Kâğıda basılmış ne varsa.”
Okumaz YazmazAgota Kristof · Can Yayınları · 20231,156 okunma