Okuyucu, yazar, kitap, okuma, giriş, son, kahramanlar, mesaj, tek kadim kitap, birbirine bağlanmış bir çok kitap, kopya, çeviri, intihal... Edebiyat denen kavramı çok da fazla olmayan sayfalara ustaca sığdırılmış müthiş bir metin okudum sanırım.
Yazar-okur ilişkisini ya da ilişkisizliğini anladım sanırım. Bir kavram, bir fikir, bir olay, bir kurgu en üst düzeyde katman katman cümleler ile nasıl anlatılır diye sorarsanız, işte böyle derim.
Özetle:
Bir yazar olmak denen şey var. Burada görüyorum; sponsorlu kitaplar tanıtılıyor. Bazen elime düşüyor okuyorum günümüz yazarlarından bir kaç tane. Bakın gerçekten yazar olmak denen müthiş bir şey var. Sevdiğim ve bu kitabı da okuyan bir okur: "bu kitabı okuyuncaya kadar, ben de bir konuda kitap yazabilirim gibime geliyordu, bu kitabı okuyunca anladım ki; hayır, yazar olmak öyle kolay bir iş değil. Yaratmak denen şey bu, ben yazamam" demişti bana. Bunu söyleyen kişiyi de iyi tanırım, iyi okur, dile çok hakim, duygu dünyası geniş, gözlem yapabilen, zeki biridir.
Okur olmak denen bir şey daha var. Kendi tarzınızı anlamak gerek. Kitap sonuna doğru bir yerde, bir kaç okurun kitap okumaktan ne anladığını, kitap okurken neyi aradığını, neyi sevdiğini anlattığı bir kaç paragraf var. O bölümü kitap okuyan her okur tekrar tekra okumalı bence. Kendi tarzınızı bulmanız konusunda çok işe yarayacaktır. Ve Eco'nun da dediği gibi "kendi kişisel kütüphanenenize uygun okuma yapın". Ben, Calvino'nun da bakış açısını da buna ekmele istiyorum: "Okumadan ne anladığınızı, nasıl bir okur olduğunuzu, kitapta neyi sevdiğinizi bilerek okuyun".
Doyurucu, bilerek, zevkle okumalar dilerim.