Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
İyi Akşamlar. Ağustos ayı öykü etkinliği kapsamında ismini vermek istemeyen bir arkadaşın öyküsünü paylaşıyorum aşağıda. İyi okumalar.
Tik tak, tik tak. Tik ve tak…
Saat çığlık atıyor. Götürüyor elde avuçta kalanı. Geçen vakit sıradan. Vardiyasından yeni çıkan bir işçinin yorgunluğu sinmiş fahişe kaldırımlar şehrine. Sabaha karşı. Ve saat
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.