Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genç Türkçü! Şu kahpelikler ve kahpeler dünyasında; soyuna yurduna ve devletine hizmet aşkıyla dolu kalbinle giriştiğin mücadelede en büyük gücün Tanrı’nın sana müstesna bir bağışı olan damarlarındaki kandır. O kan üç bin yılı aşkın tarihindeki ölüm meydanlarında kazanılmış eşsiz zaferlerden, yaşadığın toprakları süsleyen mimari eserlere; minyatür, yazı şiir vesaire gibi sanat ürünlerinden yiğitlik, azim, fedakarlık, erdem, namus, haysiyet vesaire gibi en büyük insanlık meziyetlerine kadar bütün büyüklüklerin ve ululukların temelidir. Türk’ü, eski yüzyıllarda, dünyanın birinci milleti yapmış olan o kandı. Yarın, o eski şanlı hayatına kavuşturacak da yine o kan olacaktır. Çünkü o kan ile yapılamayacak iş, erişilemeyecek hedef yoktur.
Amerika kara tenli insanları cepheye göndermektn çekinmezken, ırklar karışmasın diye Afrika kökenlilerden kan bağışı kabul etmez.
Reklam
Birinin kolumu yakaladığını hissettiğim an çığlıklarla onu tekmeleyecektim ki kollarını etrafıma sardı ve ellerinden birini saçlarıma daldırdı. Lastiğin ne zaman koptuğunu ve saçlarımın omuzlarıma döküldüğünü fark etmemiştim bile ama koku tanıdıktı. "Küçük kedi pençelerini çıkarmış yine," dedi Pars, sesi zayıf geliyordu. Onu göğsünden ittirerek başımı kaldırdım ve gözyaşları içinde yüzüne baktım. "Ne oldu?" diye sordu, gülümsüyordu. "Beni yakalayamazlar, ben onları yakalamışımdır ama henüz farkında değillerdir. Anlayamadın mı hâlâ?" "Senden nefret ediyorum..." Yüzümün buruşmasıyla, içime çektiğim oksijenle boğuluyormuş gibi hissetmiştim o an. Göğsüne vurmaya başladım. "Senden nefret ediyorum! Senden nefret ed..." "Ah..." "Ne oldu?" Boncuk boncuk dökülen gözyaşlarımın ara sında o kadar çabuk renk değiştirdim ki, ben bile şaşırdım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, omuzlarından tuttum, kollarından ve ellerinden... "Ne oldu Pars? İyi misin?" "Biraz zayıfladık diyelim," dedi şaka yapar gibi, zayıf bir tonla gülerek. "Birkaç tüp kan bağışı yaptık diyelim..." "Neden bunu yapıyorsun bana?" Çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Neden yapıyorsun bunu..." "Çok seviyorum seni o yüzden," dedi gülümseyerek yüzümü avuçlarımın arasına aldığında.
Birinin kolumu yakaladığını hissettiğim an çığlıklarla onu tekmeleyecektim ki kollarını etrafıma sardı ve ellerinden birini saçlarıma daldırdı. Lastiğin ne zaman koptuğunu ve saçlarımın omuzlarıma döküldüğünü fark etmemiştim bile ama koku tanıdıktı. "Küçük kedi pençelerini çıkarmış yine," dedi Pars, sesi zayıf geliyordu. Onu göğsünden ittirerek başımı kaldırdım ve gözyaşları içinde yüzüne baktım. "Ne oldu?" diye sordu, gülümsüyordu. "Beni yakalayamazlar, ben onları yakalamışımdır ama henüz farkında değillerdir. Anlayamadın mı hâlâ?" "Senden nefret ediyorum..." Yüzümün buruşmasıyla, içime çektiğim oksijenle boğuluyormuş gibi hissetmiştim o an. Göğsüne vurmaya başladım. "Senden nefret ediyorum! Senden nefret ed..." "Ah..." "Ne oldu?" Boncuk boncuk dökülen gözyaşlarımın ara sında o kadar çabuk renk değiştirdim ki, ben bile şaşırdım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, omuzlarından tuttum, kollarından ve ellerinden... "Ne oldu Pars? İyi misin?" "Biraz zayıfladık diyelim," dedi şaka yapar gibi, zayıf bir tonla gülerek. "Birkaç tüp kan bağışı yaptık diyelim..." "Neden bunu yapıyorsun bana?" Çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Neden yapıyorsun bunu..." "Çok seviyorum seni o yüzden," dedi gülümseyerek yüzümü avuçlarımın arasına aldığında.
TÜRKÇÜ GENÇLERE Soyunuza, yurdunuza ve devletinize en verimli hizmetin Türkçülük Ülküsü ile sağlanabileceğine inandığınız için bu yolda yürümekte olan gençlersiniz. İnsan hayatının en romantik çağlarında, genç ruhları büyüleyen zevk verici, çekici, şahsi faydalar sağlayıcı bir çok maddi ve manevi imkanlara sırt çevirip, böyle çetin bir yolda
Kahvaltı dışında üç beş kere çay yapmak yetmiyordu, her an çay içmek istiyorlardı. I devletin verdiği bütçeyle hastalara kahvaltı dışında bir kere bile çay vermek zorken, bu hale çareler aramış, sonunda Çaykur'dan çay bağışı almayı bagisi almayi basarmis tik. Zor insanlardı cüzamlılar. Kan davaları, düşmanlıktan bitmezdi. Kimileri birbirleriyle aynı koğuşta, aynı odada yatmak istemezlerdi. Aralarında çatışmalar olduğu gibi kadın-erkek ilişkileri de olurdu, aşklar, sevdalar, kıskançlıklar da yaşanırdı.
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
Jackson Brown "çağdaş yaşam evliyası" edasıyla verilmiş büyükler anlamlı ve doyumlu yaşamak için kullanılabilecek bir bilgelik demetidir: -Her gün 3 kişiye iltifat et. -Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret. -İnsanların doğum günlerini hatırla. -insanların gözlerinin içine bak. -sık sık lütfen de. -bir müzik aleti çalmayı
#omerhayyam
bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: bir şey daha var bütün yaptıklarından başka niceleri geldi , neler istediler, sonunda dunyayi bırakip gittiler. sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi? o gidenler de hep senin gibiydiler.. geçmis günü beyhude yere yâd etme, bir
Müjdeler olsun; iki yüz yıl kan ağlasaydın, eziyetler çek­ seydin gene bu bağışı bulamazdın sen.
Hayat Tanrının bir bağışı olduğu için onu reddetmek Tanrıyı reddetmek ve onun ismine karşı gelmektir; onun suretini öldürmektir, onu öldürmektir yani sonsuza dek lanetlenmeye yer ayırmaktı.
52 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.