Orhan Gazi düzenli bir askerî teşkilat kurdu, Osmanlı Devleti'nin ilk parasını bastırdı; fethettiği yerlere adalet ve idari işler için kadılar, askeri işler için subaşılar tayin etti. Şehir, kasaba ve hatta köylerde camiler, mescitler, hamamlar, hanlar, medreseler kurdu. Zamanında Osmanlı Beyliği halkı o kadar varlıklı ve rahattı ki, tarihçiler, "Zekât verecek fakir kalmamıştı" diye yazarlar.
Sayfa 30 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Gerçekten bir yıl, beş yıl, on yıl değil; yüzlerce yıl, on yüzlerce yıl, garp cephesinde yeni bir şey yok oldu. Zaman muttarid aktı. Fikret'in «küçük, muttarid, muhteriz damlalar» dediği türden, aktı. Nehirler sakin aktı. Bir yıl, beş yıl, on yıl değil, on yüzlerce yıl insanlar suskun çalıştı. En çok kendi gücünü, bir de atın gücünü, daha
Sayfa 88 - Gelişme ve EstetikKitabı okuyor
Reklam
Kırım Seferi ’ne giderken babam 16 yaşındaymış. Harp için asker yazmak üzere Kasaba ’ya memurlar gelmiş. Halk, çocuklarını saklamış. Kimi öldü, kimi hasta diyerek asker vermemişler. Dedem, bu halden pek müteessir olmuş, haykırmış: “Bu köyün şerefi var! Eskiden yüzlerce gönüllü sipahi sevine sevine cenge giderken bize ne oldu da şimdi herkes çocuğunu kaçırıyor... Bu devletin namusunu kim kurtaracak? Yazıklar olsun!” Sonra da 18 yaşındaki oğlunun kolundan tutarak memurlara, “Yazın Mehmet ’imi defterin başına birinci gönüllü!” diyerek, halka örnek göstermiş.
Eğitim, kitlenin taleplerinin dinleneceği yer değildir; kasaba türü siyasetin, nabza göre şerbetin yeri değildir. Çünkü eğitim, dünyanın en önemli meselesidir; insan reprodüksiyonudur. Yani insanın bir nevi yeniden üretimidir.
Öğleden sonra kasaba meydanında icrayı faaliyete başlayarak gözüme ilk çarpan hususu size tevcih etmeye karar verdik. Hepinizi malumu olduğu üzere bir kasaba meydanında meydanı meydan yapan başlıca dört unsur vardır: bunlar sırasıyla heykel, hükümet konağı, çiçek tarhları ve kırmızı balıklı havuzdur.
Sayfa 155Kitabı okudu
Ağlamak istersin, ağlıyamazsın Gülmek, gülemezsin. Kasaba küçük, bir karanlık gün sonbaharda Kararmış gönlünü eyliyemezsin Ne kâğıt, ne kalem, ne kitap...
Sayfa 80 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
ATATÜRK’ÜN İKTİSAT KONGRESİ’NDEKİ KONUŞMASINDA OSMANLI TARİHİ
"... Efendiler! Kılıç kullanan kol yorulur; fakat saban kullanan kol her gün daha çok güçlenir ve her gün daha güce sahip olur. Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı, onun zindandan farkı olamazdı.”
Sayfa 485
Aydın olmak, modaya uygun elbise ve şapka giymek, kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, milletin beyni durumundadır. Millet sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek gelir elde edesiniz ve geceleri kahvehanelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye okutmamıştır. Böyle olanlar aydın olamazlar. Onlar aydınların küflenmişidir. Okumuş kesimin hepsi milli düşünceyi geliştirmek, milli vicdanı uyandırmak ve milli iradeyi güçlendirmek zorundadır. Köylülere, işçilere ve kasaba halkının aşağı tabakalarına nasıl daha iyi yaşayabileceklerini gösteriniz.
Size iyilik yapan bir insan başkasına kötülük yapınca kötü mü olur? Ya da kötü birisi sırf size iyilik yaptı diye iyi birine mi dönüşür? Bir insanın iyi olup olmadığına kim karar veriyor?
Masum insanlar hapiste yatıyor, katiller serbestçe dolaşabiliyor. Birileri bir şeye sahip olabilmek için hayatını feda ederken, başka birisi hiçbir şey yapmadan her şeye sahip olabiliyor. Ve beş para etmez birileri, başkalarının tüm hayatı boyunca çabalayarak elde ettiği her şeyi bir anda yok edebiliyor. Dünyanın terazisi bozuk.
Reklam
Gerçek yargıç, insana asla yanlış karar verdirmeyecek olan yaralanmış vicdanıdır.
Mustafa Reşat, 1923’te Dahiliye Vekaleti tarafından Diyarbakır’a İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişi olarak atanıyor. Öncelikli müfettişlik merkezi Siirt. İlaveten Bitlis, Genç, Muş, Van ve Hakkâri, mıntıkası dahilinde. Daha sonra buralara Diyarbakır, Mardin ve Siverek ekleniyor. Mustafa Reşat Bey’in Doğu vilayetlerine dair bilgisi ve gözlemleri dikkat çekici. Etnografik çalışma yapan bir araştırmacı gibi görev yaptığı, gezdiği, gördüğü ve geçtiği yerler hakkında tafsilatlı bilgiler topluyor. Buraların demografik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapısına ilişkin önemli notlar alır. Bu bölgeleri köy köy, kasaba kasaba, mezra mezra bilir. Bir müfettiş olarak topladığı bilgiler, edindiği gözlem ve izlenimler ileriki dönemlerde devletin doğu vilayetlerinde uygulayacağı siyasalar için temel teşkil eder. En azından bu bölgelerin zemin etüdünü yapan Mustafa Reşat’ın, bir hayli oryantalist-medeniyetçi ve modernist olan izlenimleri var. Mimaroğlu bu bölgeleri hükümetin nüfuzunun işlemediği, giremediği; geliştirilmesi, bayındır hale getirilmesi, “ıslah edilmesi” ve “medenileştirilmesi” gereken yerler olarak tasvir eder. Mustafa Reşat’ın Kürt coğrafyasına dair raporlarında yer verdiği gözlemlerin ve benimsediği yaklaşımın devletin bölgeye ve Kürt sorununa bakışında 1990’ların sonuna kadar hakim olduğunu söylemek mümkündür.
Ay ışığında Söğüt, hâlâ kanayan yaralar üstüne inen bir kasaba karartısından başka bir şey değildi. Geceleri dahi temizlik devam ediyordu. Kasabadaki 1054 haneden, 800 adedi yıkılmıştı. Camiler, okullar, dükkânlar, Müslüman evleri parçalanmış, dinamitle içleri patlatılmış… Harabeler altında kalmış cesetler, pis kokulardan belli oluyordu. ihtiyarlar öldürülmüş, kadınlara ve kızlara tecavüz edilmişti. Şurada burada görülen birtakım insanlar, dağdan çıkıp gelen insanlardı… Yunan askerleri bölge Müslümanlarına; bizde parola, yıkmak yok etmektir, diyorlardı.
Sayfa 307 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Kasaba kitapçılarında da, tükenmiş nice kitabı bulabilirsin. Selim de Oblomov ’la böyle bir kitapçıda tanışmış. Çalışmak için gittiği bir taşra şehrinde rastlamış ona. Okuduktan sonra bir hafta kendine gelememiş: o ayrı hikâye.
Sayfa 47 - İletişim Sinan Yayınları Dördüncü Bölüm
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.