Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
64 syf.
·
Puan vermedi
Tocqueville o dönemde ortaya attığı sivil toplum destekli katılımcı demokrasi modeli, çağdaş demokrasi anlayışının kurucu öğelerinden biridir. Yazarın bu katkıları, çağdaş demokrasilerin yaşadığı sorunlarla yeniden güncellik kazanmıştır. Tocqueville’in düşüncesinin ana unsurlarını özetleyen bu kitap, bugün belki çok kullanılmaktan içi boşalmış bazı kavramların kökenini hatırlatarak günceli anlamlandırmamıza ve güncel sorunlarla ilgili tartışmalara katkıda bulunmuştur.
Demokratik Zorbalık
Demokratik ZorbalıkAlexis de Tocqueville · Can Yayınları · 20201,167 okunma
299 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Özgür ve Demokratik Bir Toplumda Akıl-Bilim İlişkisi Nedir?
P. Feyerabend 1924 yılında Viyana’da doğdu. Eğitimini Avusturya’da tamamladı. Bilim Felsefesi üzerine yoğunlaştı. Avusturya dışında, ABD, İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde önde gelen okullarda ders verdi. 1994 yılında öldü. 1978 yılında yayımlanan kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde zaman zaman sıkıcı ve karmaşık bir dille “akıl ve
Özgür Bir Toplumda Bilim
Özgür Bir Toplumda BilimPaul Feyerabend · Ayrıntı Yayınları · 199167 okunma
Reklam
Sayın Demirel, 1965'teki ilk başbakanlığının daha ilk günlerinde, toprak reformuna karşı çıkarken "Tapuyu deldirtmem " diyerek ünlenmişti. 1980'li yılların ortalarında, bu ününe "özgürlükçü-katılımcı demokrasi" havariliğini eklemek için de büyük çaba gösterdi.
Demokrasi dediğin illet;
Senin cahilliğin her zamanki gibi yine benim yaşamımı etkiledi. Demokrasi dediğin bazen çoğulcu, ilerici, katılımcı bir yöntem değil aksine müptezel, adi, bayağı bir metottur. Özellikle de Ortadoğu'da yaşıyorsan ve geleceğini tek tayin etme hakkın olan sandığa dünyanın en cahil dört ülkesinden biri seçilen Türkiye'de yığınları oluşturan insanlarla gidiyorsan.
Siyasete katılımcı olmak, kolektif ve planlı bir eylemin parçası olmak için eşitlik (eşit haklar, eşit muamele) iddiasında bulunmak yetmez, aynı zamanda, eşitlik terimleri dahilinde başkalarıyla eşit düzlemde bir aktör olarak eylemde ve talepte bulunmak gerekir. Bu yolla, sokakta toplanan topluluklar, karşı çıktıklarından farklı bir eşitlik, özgürlük ve adalet fikrini eyleme dökmeye başlar. Böylece "ben", aynı zamanda, olanaksız bir birlik halinde karışıp kaynaşmayan bir "biz" olur. Siyasal aktör olma bir işlevdir, diğer insanlarla eşit şartlarda eylemde bulunmanın bir vasfıdır, bu önemli Arendtçi formülasyon, çağdaş demokrasi mücadelele açısından güncelliğini koruyor.
Sayfa 51 - Koç Üniversitesi Yayınları
Potansiyel olarak çok önemli bir kamusal yaşam biçimi oluşturan özgürlükçü yerel yönetimcilik, kentlerde Orta Çağdan ondokuzuncu yüzyıla kadar süren uzun bir tarihsel geçmişe sahiptir. Yerel yönetim­ler, ortaya çıkmakta olan merkezi ulus devletlere karşı dengeleyici bir güç oluşturmak için değişen ölçülerde demokrasi ile uygulamaya kon­muştur. Bugün özgürlükçü yerel yönetimcilik, Eski Yunan'daki politi­ka sözcüğünün orijinal anlamını -gerçek anlamda katılımcı, demokra­tik bir kurumlar topluluğu aracılığıyla polis işlerinin yönetimi- geri ka­zanmayı ve ona işlerlik kazandırmayı amaçlamaktadır.
Reklam
Yoksul ve eğitimsiz bir tarım toplumu. Batı'da demok­ rasiyi yaratan iki temel sınıftan da yoksun. Ne gerçek anla­ mıyla bir burjuvazi ne de gerçek anlamıyla bir işçi sınıfı var ... Radyo yok. En büyük gazeteler, ancak 3-4 bin basa­ biliyor. .. Demokratik kültür değil, büyüğe itirazsız uyulan, tartışmaya yer vermeyen bir kültür, aile düzeyinde de ege­ men, toplum düzeyinde de. Birkaç aydın dışında, özgürlük ve demokrasiyi ne bi­ len var, ne de isteyen. Atatürk'e saldıranların Kemalizmde demokrasi yoktur savını iyi değerlendirebilmek için, sadece 1920'lerin 1930'ların Anadolusunun koşullarını anımsamak yetmez. O dö­nemin Batı'sına, bugünkü demokratik ülkelerin o dönem­ deki durumlarına da bakmak gerekir. 1930'larda, bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi, Avrupa'nın hiçbir yerinde yok. ltalya 1922, Portekiz 1927, Japonya 1930, Almanya 1933, İspanya 1938 yılında faşist bir yönetime geçmiş. Merkezi bir yönetim biçimi olan Fransa da giderek faşizme teslim olacaktır.
İş bölümünün cinsiyete göre belirlendiği toplumlarda (yani bildiğimiz bütün toplumlarda), kadınlar için vakitsizlik can alıcı bir kısıtlama, toplantılar ise ek bir külfet haline gelir. Katılımın yo­ğunluğu ile katılımcıların sayısı arasındaki ters orantıyı, kadın ha­reketinde etkin olanlar çok iyi bilirler; ve bir çocuğun ya da büyü­ğün bakımının söz konusu olduğu dönemlerde kadınları politika dışına iten döngü hiçbir zaman dikkatten kaçmamıştır. Femi­nizm, katılımcı demokrasi sorununa, bunun neden istendiği ve muhtemelen neden işlemeyeceğiyle ilgili nedenlerin en sivri şe­kilde bir araya geldiği bir bileşim getirir. Çağdaş kuram ya da pratikte bu sorunun yanıtlanması için atılmış bir adım var mıdır?
Sayfa 34 - Metis Yayınları
134 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.