Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mert

Dışarıdan bakanlar büyük ihtimalle, harabeyi andıran halini anlatabilecek söz bulamayacağından “iyi değil” deyip susacaktı.
Sayfa 196Kitabı okudu
Reklam
Bunca yıl gözden saklanmış bir acıyla anlıyordum ki: Belki aşk değil, ama ilişki sınıfsaldı. Sınır, duvar dinlemeyen, her engeli aşan aşk, sürekli bir ilişkiye, bir beraberliğe dönüştüğünde bütün kültürel duvarlar, sınırlar olanca katılığıyla çıkıveriyordu ortaya.
Kimsenin yapacak bir işi yoktu. Kadınlar evde, ak sakallı erkekler kahvelerde toplanıyorlardı. Bu toplantılarda saatlerce susulurdu. Tek tek değil de birarada susuşun bir başka manası var gibiydi. Belki de dünyanın sonu böyle beklenirdi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Normal insanla anormal insan arasındaki fark da beni düşündürüyor. Yoksa normal dediklerimiz, anormallikleri ortaya çıkmamış insanlar olmasın? Bunlar adice, bayağıca felsefeler. İlk çabam bu türlü bayağılıklardan kurtulmak olmalı. Her yeni düşünmeye başlıyanın düştüğü saçmalıklar ve kendini beğenmişliklerdir bunlar. İnsanoğlunun binlerce yıldır düşünüp eskittiği sorunları yeni baştan ele alır da farkında olmaz düştüğü durumun, kendini bir düşünür sanır. Ayıp bir şey bu…
Reklam
“İnsanın, kadın yüzünden cennetten kovulduğuna bir kere inandın ya… tabii ki cehennem olur kurduğun her dünya.”
Yaşlılık
Yaşlıların yalnızlıklarıyla ne tuhaf bir ilişkileri olduğunu düşündüm. Yalnızlıklarına hem delicesine bağlıydılar, en yakınlarına bile tahammül edemiyorlardı hem de şiddetle korkup kurtulmak istiyorlardı. Yalnızlık avuçlarında bir kor parçası gibi duruyordu, ne kimseye vermeye kıyabiliyorlar ne yanmaktan kurtulabiliyorlardı.
Cevriye teyzeme ailemizde hiç kimse “Boşan kardeşim, ben arkandayım” diyememişti. Zira kimse kendi kendisinin arkasında bile duramıyordu. Herkes işçiydi ve hayatını bugün kovulursam iş bulana kadar kaç ay idare edebilirim korkusuyla devam ettiriyordu. Yoksulların birbirlerine verebilecekleri tavsiyeleri dahi yoktur, ancak aynı ekmeği bölüşmek gibi bir cömertlikle aynı kaderi bölüşebilir, en büyük parçanın kendilerine düşmesine sevinebilirler.
“Habil’le Kabil’den beri insanlar birbirlerini ve kendilerini kandırıyorlar. Kötülük insanın kendini tanrıya beğendirmek istemesiyle başladı, beni beğen tanrım, kardeşimi değil, beni beğen. Şefkat, merhamet, güzellik ve diğer iyi şeyler kötülüğü gizleyen perdeler sadece. Güzel görünüşlü zehirli bitkiler gibiler. Yeryüzünde sonsuz bir kötülük var ve insan var oldukça bitmeyecek. “
Sana devamlı aynı şeyi söyleyeceğim. İnsanların arasına dalmış gergedanlardan daha tehlikeli tek şey gergedanların arasında yapayalnız kalmış bir insandır, diyeceğim. Sen yine bir şey anlamayacaksın, susmayı ve katlanmayı sürdüreceksin. Kendi aklından yaptığın kırılmaz demir bir kafesin içindesin. Ne küfrün küfür, ne isyanın isyan. Kaderin senin o gergedan.
Reklam
Tanrı dünyayı altı günde yarattı. Yedinci gün utandı.
Korku nedir, artık hiç bilmiyorum. Bildiğim tek şey… Bu hayat bir ada… Hayırsız bir ada. Bizi ta ne zaman atmışlar bu adaya. Birbirimizi yiyoruz iştahla.
Bazıları geçmişini susturmayı, bazıları geleceğini konuşturmayı hayal eder durur. Ne geçmiş susar ne de gelecek konuşur. Bazen yarın bir ömre değecek kadar değerli olur ve o tek bir güne her nefesinde minnet duyarsın; bazen doğduğun güne bir ömür lanet okursun.
Sayfa 132Kitabı okudu
İnsanlar ne çok şey biliyor. Her konuda az da olsa mutlaka bir şey biliyorlar. Çok konuşuyorlar, susmayı ayıp görüyorlar. Hep kendilerinden bahsediyorlar. Herkesin bir anda sustuğu o derin sessizlik anını kabus sanıyorlar.
Ben bir bulutla mutlu olurken her şeye sahip olanların mutsuzlukları acınasıydı.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.