Güzellik anlayışında güzelliğin her şeyden önce kişi ve kişilikte arandığı görülüyor. Kişinin güzel görebilmesi için öncelikle ona benzer bir nüveyi kendinde tanıyor olması gerekir. Kişi "görmediğini" tanımak için başka tanıkların yardımına başvursa da, bu durum hiçbir zaman öznel bir tanıklıkla eşdeğer değildir. Başka tanıklıklar üzerinden sanal bir görüş edinmek aldatıcı bir tutum olacaktır. O halde görebilmek öncelikle bir içgörüyü gerekli kılmaktadır. Türkçede bu içgörü, gönül gözü açıklamasıyla köklü bir tanıma kavuşur. Gönül gözünün ilk bakışı insanın aslî cevherine yöneliktir. Buradan anlaşılıyor ki göz kelimesinde saklı yüksek görüş özelliği her şeyden önce insanda bulunan yüce özü görme amaçlıdır. Anlaşıldığı üzere bir yapay güzelleştirme çabasından çok hakikati kendi özünde görebilme yönelişiyle karşı karşıyayız. Bu anlayışa göre güzellik kişi varlığında kendiliğinden bulunur. Gönülden bakmak deyişinin ilmeklerini çözdüğümüzde, gönül ve gözün birbirine bakan iki ayna gibi durduğunu görüyoruz. Böylelikle gönülde süzülen görüşün niteliği taşraya bakışın da tavrını belirlemektedir. Bu tavır nesnenin görüntüsündeki çok yönlü yanılsamaları birbirine bağlayarak bütünün güzelliğini berraklaştırır.
Sayfa 132 - Post Kitap, Divan Edebiyatı Vakfı Keyfiyet Mahfili Türkçe Araştırmaları: 1, 1. Baskı, İstanbul 2020, TÜRKÇENİN GÜZELLİĞİ