Bedenine düşen yaralar mı sadece canını yakar insanın? Ruhuna bin neşter değmişse eğer ve göz yaşlarını sargı bezi etmişse kanayan hislerine şayet, daha çok yanmaz mı canı insanın?
Boğazına her saniye atılan düğümleri çözemezken hangi büyünün içinde kalmışlığındasın? Bilirim sığınırdın, oysa büyücülerin şerrinden daima Rabbine, her daim sahibine sahipken, sahip mi aradın kendine? Hüsrana mı uğradın? Bu kaçıncı ziyan, yetmedi mi? “Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içindedir (Asr, 1)” ayeti geliyor aklıma, seni de bu teselli ediyor.
Gözlerin yine Nil bereketiyle ıslak fakat Mısır’da kuraklık varmış bilgin olsun. Çehreni görecekler diye ödüm kopuyor, korkuyorum. Ben dayanamıyorum, n’olur sen de bir müddet bakma aynaya… Yaşayamadığın mutluluğun, yazarkenki ölümündesin şu an… Biliyorum bu bir intihar vak’ası niteliğinde değil ama ölümle burun burunasın. Azrail’in nefesini hissetmedi mi kirpiklerin? Duyar gibiyim ‘Azrail de melek’ deyişini…
Kirpik uçlarına kiraz çiçekleri yapışmış, göremez olmuşsun hakikati. Oysa kiraz çiçekleri düştü dalından. Ölümü beklemekte. Sen de yüreğini kiraz ağaçlarına asmışsın. Kaçıncı idamı gerçekleştiriyorsun, yetmedi mi? Nereye bıraktın zavalli kalbini, nefes al ne olur… Kendi ölümündesin, biçilen kefenin içindesin ve hala kabullenemiyorsun, iki beyazın farkını. Sen gelinlik diye giydin oysa kefendi sana biçilen… İhanet, İhanet, İhanet… Hayat bundan ibaret.