kendini bir isim ile nitelendirmeye dahi karşı duran, kuralsız, oran ve ihtimaller üzerine yaşayan, kimine göre köhne ama benim için asla öyle olmayan bir karakter. C. nin hayatı, düşünceleri ve çevresinde gelişen, tadını iliklerde bırakan bir roman. yusuf atılgan serüvenine ilk başladığım bu eser, okuduğumda beni içine bir girdap edasıyla hapsetmişti. bovarizm edasını da aynı zamanda hissetmedim değil. alışılagelmiş, spontane hayatın karşıtlarının içerisinde kendilerinden büyükçe parçalar bulabilecekleri bu eser okunmaya değer kelimesinin katlarca yükseklerinde. yusuf atılganı tanımak ilk olarak aylak adamı tanımaktan geçti benim için. sadece C. değil üstelik; körpe sayılacak güler, cüretkar ayşe, güzel bacaklı zehra teyze gibi karakterlerden de belki beklediklerinizi bulacaksınız. bu nacizane incelemeyi sayfa 85 ten yapacağım bir alıntı ile sonlandıracağım. bana en çok dokunan ve her okuduğumda ah evet yanılmıyorsun C. dediğim keskin bir alıntı. teşekkürler:)
"çünkü yardım etmiyorum sana diyecekti, demedi. soyunurken babanın duyunca nasıl şaşıracağını, başkalarının neler diyeceğini düşündün. şimdi seni kucaklayıp yatağa yıksam, öpe okşaya etini kışkırtsam, kulağına benden duymak istediklerini söyleyip seni kandırsam her şeyi yeniden unutursun. istemiyorum böylesini. yarım bardak şarap içirdim diye nasıl içimi yedim görmedin mi? bu mavi boşlukta etimiz bile sonuna dek sevişemiyor, çünkü bu ses geçmez, ışık susmaz. odada bile başkaları bizimle birlik. ama bir gün babanı başkalarını kovup geleceksin. o zaman keskin ışıkta soyunup, açık pencerede sevişeceğiz. acelem yok benim, biliyorsun."