Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Başkasının boynundaki ip, kendi boynunda seğirmiş gibi elini boynuna götürerek oradaki görünmez çizgiyi aldı.
Sayfa 47
Doğuda eski insanların niye ölüleriyle koyun koyun yattığını, mahallelerde mezarlıkların içe içeliğini anlamıştı. Ölülerin fazla gözden uzaklaşmasına izin vermiyorlardı. Ölüm de bir çeşit hayattı.
Sayfa 45
Reklam
Rapora ölüm nedenini tıbbi terimlerle değil, yalın sözcüklerle yazmak istiyor: umutsuzluktan ölmüş.
Cesedin hemen yanı başında yerde bir ucu üstüne katlanmış eski bir seccade göze çarpıyor; o katlanıp kıvrılmış olan uç, namazın eda edildiğini söylüyor. "Sabah namazını kılıp öyle asmış kendini."
Sayfa 40
Okurken fenalık geçirdim
Buraya gelin geldiğim ilk zamanlar, etrafta çok bar, pavyon vardı. Zengini bol ya buranın, İstanbul'un, İzmir'in değme dansözleri, ciğersöken konsomatrisleri çalışırmış hep. Yükünü tutan İstanbul'a, İzmir'e döner, tutamayan Antep'e, Kilis'e falan düşermiş. Erkeklerin çoğu çıkmazmış bu pavyonlardan. Nice kadın bu yüzden kocasından, yuvasından olmuş. Her kabul gününde, her biri başka bir hikaye anlatırdı. Erkeklerin, evlerinde bulamadıklarını buralarda, bu kadınlarda aradıkları söylenirdi. Ben de kocamı evde tutmak için, akşamları rakı sofrasını kendi ellerimle kurmaya, en sevdiği mezeleri hazırlamaya, dansöz kıyafetleri diktirip tüller pullar içinde karşısına geçip göbek atmaya başlardım.
Sayfa 32
Paraya ve konfora bir erkek üzerinden ulaşmış orta sınıftan gelen kadınları, onların yineleyip durdukları birbirinin eşi olan davranış kalıplarını nicedir yakından biliyordu. İş yaşamı boyunca birçok yeni zenginle çalışmak ve onların katlanılmaz aileleriyle bir arada bulunmak zorunda kalmıştı. Böyle durumlarda şimdi olduğu gibi içinde yaşanılan anın kirlendiğini düşünürdü hep. Arkasını getiremezdi.
Sayfa 25
Reklam
Zaman, yalnızca zaman bazen içini sızlatıyordu insanın.
Sayfa 24
Belki de kelimeleri yetmiyordu sezdiklerine... Emin olmak ne demekti? Bir kadın ne zaman emin olurdu? Zaman en çok ne zaman bilinirdi?
Sayfa 15
Acelen yok, daha on sekizine bile girmedin! Daha evde kalma yaşına çok var!
Sayfa 15
Zindanının yalnızlığında ve düşüncesinin yalıtılmışlığında, hayalgücünün zenginleştirip şiirselleştirdiği eski çağları, yitip gitmiş halkları zihninde canlandırıp geri getiremiyor, gözlerinin önünden geçerken Martin'in Bâbil'le ilgili tablolarındaki gibi, devasa ve göğün aleviyle aydınlanmış görünen antik kentler kurmayı beceremiyordu. Onun geçmişi çok kısa, şu anı belirsiz, geleceği kuşkuluydu: belki de sonsuz bir gecede on dokuz yıllık aydınlığı düşünecekti! Hiçbir şey onu oyalayamıyordu; çağlar arasında süzülüp uçmayı tercih edecek olan hareketli ruhu kafesteki bir kartal gibi tutsak kalmak zorundaydı.
Reklam
"Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır."
hayal edilebilen her şey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerinin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da."
“Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınlar!”
Her şeyden önce, büyük ölçüde tarla ekimini, tarımı olanaklı kılan hayvanlar tarafından çekilen demirden sabanı, ilk olarak, bu dönemde görürüz Bunun sonucu, yaşam araçlarında, çağın koşulları bakımından sınırsız bir artış görülür. Demirden balta ve demirden bel olmaksızın, geniş ölçüde gerçekleşmesı olanaksız bir dönüşüm, ormanları açılarak tarla ve çayır haline dönüştürülmesi de, gene sabanın türetimine bağlıdır. Ama bütün bunların sonucu, nüfusun hızla artışı ve küçük bir alan üzerinde yoğunlaşması oldu. Tarımın olanaklı olmasından önce, örneğin yarım milyon insanın bir tek merkezi yönetim altında toplanabilmesi için, zorunlu olarak, tamamen istisnaî koşulları birarada bulunması gerekirdi; büyük bir olasılıkla, bu durum hiç gerçekleşmemiştir. Barbarlığın yukarı aşamasının doruğu, kendini bize Homeros'un şiirinde, özellikle İlyada'da gösteriyor. Gelişmiş demir aletler, körük, koldeğirmeni, çömlekçi tornası, zeytinyağı ve şarap yapımı; madenlerin ustalıklı bir biçimde işlenmesi, yük ve savaş arabaları, kalas ve tahtalarla gemi yapımı, sanat olarak mimarlığın başlangıcı, kuleli ve mazgallı duvarlarla çevrilmiş kentler. Homeros'un destanı ve bütün mitoloji işte Yunanlıların barbarlıktan uygarlığa geçirdikleri en kayda değer miras budur. Bununla, Homeros çağı Yunanlılarının, daha yüksek bir dereceye geçmeye hazırlandıkları bu kültür aşamasının başlarında bulunan Cermenler üzerine Sezar ve hatta Tacite'in anlattıklarını karşılaştırırsak, barbarlığın üst aşamasının, üretimde ne kadar zengin bir gelişmeyi kapsadığını görürüz.
Sayfa 31
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.