Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayat hep sağlık ve afiyetle geçtiğinde, kıymeti azalır, hakikate kısıtlı bir ayna olur. Bu tür bir yaşam dışarıdan keyifli görünse de, esasında tekrarlardan ibaret bir sıkıntı döngüsü, bir usanç yumağıdır. Bu usancın getirisidir ki, vaktin çabucak bitip tükenmesini arzular; zamanın yok oluşunu ve yılların eriyişini eğlencelerle hızlandırmaya uğraşır insan. Hayatın, ona bir hapishane gibi görünmeye başladığı, keyif ve eğlencelere her fırsatta dalmaya çalışmasından bellidir. Zaman geçmiyor, akşamlar gelmiyor, sabaha varılamıyor, haftalar tükenmiyor, diye düşünür; vaktin geçmesi, akması, hızlanması için türlü arayışlara girer. Hayat hapsinden serbest kalmanın çaresi gibi görür bohemliği... Bu yüzden en tutsak olduğu vakitler olmasına rağmen, kendini özgür hisseder, eğlendiği vakitlerde bir tek... Hayatı bir hapishane değil; kıymetli, verimli ve gerçekten mutluluk vesilesi olsaydı, o da vaktin geçmesini değil, yavaşlamasını arzu ederdi.
Wollmar ve Edwin iki arkadaştılar; dünyanın telaşlı ve gürültülü koşuşturmasından uzak, sessiz sakin bir yerde birlikte inzivaya çekilmiş, yaşıyorlar ve burada felsefi düşüncelere ayırabildikleri geniş zamanlarını, kaderleri dahilinde hayatta karşılaştıkları ilginç olayları tahlil etmekle geçiriyorlardı. Mutlu biri olan Edwin, dünyayı neşeli bir
Reklam
"Kasım genelde sevilen bir ay değildir, sanki dünyanın yaşlanmaya başladığını bir anda fark edip ağlamaya başladığı bir aydır. Oysa bu yıl dünya çok asil şekilde yaşlanıyor, beyaz saçları ve yüzündeki kırışıklıklarıyla bile oldukça hoş bir hanımefendi olacağını bilen saygın bir ihtiyar gibi. Günler çok güzel, akşamlar çok keyifli geçti. Son iki hafta öyle huzurluydu ki Davy bile çok az yaramazlık yaptı. Bence o çocuk gerçekten çok gelişti. Orman bugün ne kadar sessiz, ağaç tepelerinde uğuldayan hafif rüzgarın dışında çıt çıkmıyor! Rüzgarın sesi çok uzaktaki bir kıyıda sörf yapanların sesine benziyor. Ormanlar ne kadar güzel! Siz güzel ağaçlar! Her birinizi birer dost gibi seviyorum."
Sayfa 109Kitabı okudu
YAKLAŞMA 🤷‍️ . #uzaydakihayaletyorumluyor . Bir güzel hikayenin daha sonu. Konusunu hızlı ve kısa bir şekilde sizlere aktarıp yorumuma geçmek istiyorum; Tuba yaşadığı ağır travmalı olay sonucunda androfobi rahatsızlığına yakalanır. Bilmeyenler için bu hastalık erkek korkusudur. Tuba ve Ege’nin karşılaştıkları nokta ise bir trafik cezası oluyor ve
Birçok kez, odama kapanıp düşüncelerimle başbaşa kalmak­tansa, sıkıntıya yenik düşüp kendimi sokağa attım, vitrinlere bak­tım, başımın üzerinde ışıldayan lambaları izledim, zilleri çalan ve hızla ilerleyen tramvaylara bindim, kafelere oturup pek burjuva Alman dergilerindeki resimlere baktım; arkadaşları arayıp onlarla saçma, kötü ya da esprili konular üzerine uzun uzadıya konuştum.. Ve sonra vücudumun ve şehvetin, midemin ve peni­simin beni yenmesine göz yumdum. Saatlerce çalışamayacak hale gelene kadar tıka basa yemek yedim; insana her şeyin ciddiyetsiz ve kolay, keyifli ve uzak gözüktüğü o hoş sarhoşluk haline girmek için bol bol içtim; kadınların yanında sarmaş dolaş, ateşli, mutlu bir halde saatler, akşamlar ve geceler tükettim.
Sayfa 192Kitabı okudu
Ayran
Köyden istasyona giden yol, eriyen karlarla diz boyu çamurdu. İki mızrak boyu yükselen güneş, tarlaları hala örten karların üzerinde pırıltılarla ve göz kamaştırarak yanıyor, fakat yoldaki pis su birikintilerine vurunca donuk sarı bir renk alıp boğuluyordu. Kocaman ve altı çivili kunduralarını çıplak ayaklarına geçirmiş olan küçük Hasan,