Kime sorsanız kadına şiddeti desteklemiyor ama nedense içinde kadına tacizin olsun, psikolojik şiddetin olsun normalleştirildiği Wattpad kitaplarına konu gelince bir sus pus oluyoruz.
En acı verici kısmı da bence şu ki kitapta psikolojik şiddet uygulayan o karakterlerin hayranları olması. Bunları söyleyince ‘Sadece bir kitap, bu kadar duyar kasmayın.’ oluyor. Eğer biz her şeye ‘sadece kitap’, ‘sadece film’ dersek ben size söyleyeyim bizim yolumuz uzun.
Ayrıca ben şunu da anlayamıyorum, içerisinde “Bu iş bitene kadar senin 'sahibin' benim. Ne dersem o!” (s.36, Karantina) diye bir cümle geçen kitabın nasıl hayranı, seveni olabilir, anlayamıyorum kardeşim. Sadece bir cümle deyip geçmemek lazım. Kadını apaçık bir eşya, bir mal misaliymiş gibi sahipleniyor, 'sahibin benim' diyor ve hala bir hayran kitlesi olması ilginç doğrusu çünkü ilk başta da dediğim gibi normalde kime sorsanız kadına şiddeti desteklemediğini -ki normal olan bu, asla buna bir şey demiyorum. sözüm sözde böyle söyleyip bu tarz olaylarda ses çıkarmayanlara, üstüne üstlük bir de hayranı olanlara- söyler.
Bu durum sadece Karantina için geçerli değil, tabii. Bu tarz da olan daha bir sürü Wattpad kitabı sayabilirim size. Yani dediğim gibi ben şahsen çok şaşırıyorum ve sorguluyorum.
Oğuz Aktürk
@distopikokur
·
06 Ağustos 2022 19:33
Ülkede kadına uygulanan fiziksel şiddete tepki oluşturabiliyoruz, ama genellikle çocukların okuduğu, her sayfasında küfürler olan, tacizin normalleştirildiği ve kadına psikolojik şiddet temaları olduğu için fiziksel şiddetten daha travmatik sonuçlara sebebiyet veren Wattpad kitaplarına aynı tepkiyi oluşturamıyoruz. Neden?
instagram.com/reel/Cg7IT0vlefk
Bir okurun kitabı incelemesinde kitaba methiyeler dizmesi ve her fırsatta mutlaka okuyun demesi üzerine kitabı büyük bir hevesle aldım ve yine büyük bir hevesle okumaya başladım. İlk yirmi beş sayfasında sanki süt zannederek içtiğim ayran tadını verdi. Bu durumu başka şekilde tanımlayamazdım, tam olarak böyle. Büyük bir sabırla devam ettim ama
Bakmak, ama kime.
Korkunç çirkinleşmiştir insanlar, yüzlerinden damla damla akan ışıkla, ve gece toplanmışlarsa bir arada, sallantıda bir dünyadır gördüğün,
ne varsa karışmıştır birbirine.
Bre devrilesiceler! Petek petek ballarımız kime gidiyor? Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor? Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar! Oturup cavırlarla yiyorsunuz! Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara? Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza? Vergi dediniz, aldınız! Asker dediniz yoldunuz! Oy dediniz, sandık sandık verdik, ay deşilesiceler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar, üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde! Telsizler aynalar, dinleme cihazları emrinizde! Otoposlar, miniposlar size çalışır! Ha ne olurdu biraz da siz yoksullara çalışsanız? Kuruduk, kebap olduk kıraçlarda; ne olurdu bir arıkçık su vereydiniz? Alçalttık belimizi, bindikçe bindiniz. Her kahırlarınızı çektik, gık demedik. Bunlar da can mı, insan mı demediniz, ay kırılasıcalar! Kıtlıklar, kıranlar oldu; bir tutam un alıp 'Hani bizim köylerimiz, yoksullarımız?' diye çıkıp gelmediniz, ay devrilesiciler!..
Kötü bir haber aldığınızda kime sığınırsınız? Elbette dostlarımızla konuşmak isteriz. Fakat bazı zamanlarda, her dostun her derdinizi anlayamayacağını hisseder, sizi en iyi anlayabilecek olana gidersiniz. Bu, doğal bir içgüdüdür sadece, diğerlerine verdiğiniz/vermediğiniz değer ile bir ilgisi yoktur. Okul ile ilgili sorunları sınıf arkadaşınızla,
Bende gördüğün iyi ya da kötü ne varsa siz öğrettiniz.
Bendeki hataları düzeltmeye çalışmadan önce kendindeki hataları görmen lazım.
Sen yüreği sevgi dolu, anlayışlı isen ben bir bulut olurum.
Yağarım toprağa, bereket, mahsul olurum.
Ama sen sabırsız ve şiddet eğilimli isen ben bir yıldırım olurum.
Ne zaman, nereye düşeceğim ve kime zarar vereceğim belli olmaz.
Ben sadece çocuk değilim, bunun çok ötesindeyim... 💕
Derdin ölçütü neydi sahi?
Kaç insan öldürünce zalim, Kaç kitap okuyunca alim, Kaç Kilometre yol gidince seyyah, Kaç diyar görünce gezgin, Kaç hezimetten sonra bezgin olurdu ki insan? Kaç olunca çok; Kaçta kalınca azdı rakamlar? Neye göre, kime göreydi ölçüt? Aynı su değil miydi; patatesi yumuşatırken, yumurtayı sertleştiren? Neydi ki bizi üç günlük dünyada kalp kırmaya yönelten? Derdin ölçüsü neydi sahi? Ekmeği bayat olanın yanında pırlantası küçük olanın da derdi dert miydi gerçekten? Tüm bunlara verilecek cevap, bir tebessümden ibaret olamaz mı peki? Hayat kısa, gidilecek yol ne kadar uzun…