Süryaniler, Mardin, Diyarbakır, Malatya, Antakya ve Urfa'da bulunan Hıristiyan cemaattir. Teoloji literatürü onlara, 451'deki Kadıköy Konsili'nin kararlarını tanımadıkları için "anti-Kalkedon" der (Diğer anti-Kalkedonlar, Ermeniler ve Mısır'daki Kıptî Kilisesidir). İsimlerinden anlaşıldığı üzere kendilerini Asurilere bağlıyorlar. Aslında Aramca konuşurlar. Bugün Aramca sadece kilisenin ibadet dili olarak kalmıştır. Şu an Suriye'de bazı köylerde konuşuluyor İlginçtir, bir zamanlar Irak'ta da Aramca konuşulmuştur. Sâsâniler devrinde bütün Yahudi grubu bu dili konuşuyordu İsrail kurulup bölge Yahudileri göç edince Aramca büyük kan kaybetti.
....Meselâ: Mesnevî'deki "Kıpti ile Sıpti'nin Hikâyesi" Hacı Bektaşi Veli hakkında, "Luti ile Kundeh'in Hikâyesi" Şeyh Nasırii'd-din (Ahi Evren) hakkında olduğunu. Eflâkî bildirmektedir. Keza bu Şeyh Nasîrü'd-din'in "Mesnevi" de "Çuha" diye anıldığını da Eflâkî'nin göndermelerinden anlıyoruz. Cuha'nm karısı ile kadı arasında geçen aşk macerasını anlatan hikâye de Eflâkî'nin Baba Merendi diye andığı Kırşehir kadısı Mecdü'd-din-i Merendi ile Ahi Evren'in eşi Fatma Bacı olduğu anlaşılıyor. "Mısır Halifesi ile Erniri' nin Hikâyesi"nde Mısır'da halife ilân edilen son Abbasî halifesinin oğlu ez-Zahir Billâh ile Memluklu Sultanı Baybars haysiyet kırıcı bir biçimde hicvedilmektedir. Bu ve buna benzer birçok hikâye ve meseller Mesnevî'de bulunmaktadır.Demek oluyor ki, Mevlânâ birileri ile mücadele etmek ve zafere ulaşmak için "Mesnevî"yi kaleme almıştır. Bizzat kendisi Mesnevî'nin yazılış
amacını böyle tespit etmektedir.
Almanca temelli oryantalistlerin Corpus Coranicum adlı çalışmada Hz. Muhammed'in (s.a.v) tüm Kur'an'ı daha önceki yazılmış olan kıssalardan alıntı yaparak yazabilmesi için okumuş olması gereken eserler: 1) Tevrat ve Memurlar( Antik İbranice ve Keldani dillerinde) En eski Arapça çevirisi MS. 850'lere aittir. 2) İncil ( Antik Yunanca) .En eski Arapça çevirisi MS.896'ya aittir. 3) Hristiyanların Şifahi Rivayetleri ( Ashab-ı Kehf, Süryanice)
4) Adem ile Havva'nın Hayatı kitabı ( Apokrif,Eski Slav dili)
5) Thomas'ın Çocukluk İncili (Kıpti Dilinde)
6) Enok'un Kitabı (Slavic Enoch) Slavca
7)Pseudo-Matta(Apokrif)
8)Petrus'un Kıyamet Kitabı (Kıpti dilinde)
9) Arapça Çocukluk İncili (Kıpti dilinde)
10)Midraş Rabbah (Antik İbranice)
11)Babil Talmudu (İbranice)
12) Midraş (İbranice)
13) Mişna( İbranice)
14) Arda Wiray(Farsça) Bu eserlerin tamamının ilk Arapça tercümesi Hz. Muhammed'den(s.a.v) sonradır. Hz. Muhammed'in(s.a.v) o dönem sadece sayılan eserlerden alıntı yaparak nakilde bulunabilmesi için tam olarak altı dil bilmesi gerekmektedir.
Selim, Aralık (1516) ortalarında yine küçük bir müdahaleyle Kudüs’e girdi, çünkü tıpkı Şamlılar gibi şehrin sakinleri onun gelişini bekliyordu. Yaptığı ilk işlerden biri, Kudüs’ün Hıristiyanlarını ve Yahudilerini koruma sözü vermek oldu. Kolomb Kudüs’ü fethetmeyi başarmış olsaydı, İslam’ı yok etme konusundaki uğraşları göz önüne alındığında, buna denk bir koruma eylemi hayal bile edilemez gibi duruyor. Selim ayrıca Kudüs’teki Ermeni, Kıpti ve Habeş kiliselerinin temsilcilerinin yanı sıra hahamlık liderleriyle de görüştü ve onlara ibadetlerini, mülklerini veya cemaat ilişkilerini Osmanlı yönetiminin değiştirmeyeceğine dair güvence verdi. Kutsal Kabir Kilisesi’ndeki Fransisken rahiplerinin maaşını arttırdı ve şehri ziyaret eden Hıristiyan hacılar için vize ücretlerini düşürdü.
Her devletin tarihinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu
tarihinde de onbinlerce suçlu veya masum insan, cellât pençesinde can vermiştir;
Osmanlı devletinin resmi cellât teşkilâtı, bir cellatbaşı idaresinde, sayıları devir devir değişen müteaddit cellâtlardan mürekkepti ki hepsi de aslen Kıpti idi: cellâtbaşı ile cellâtlar
bostancıbaşı ağanın emrinde idi; idam hükmü bostancıbaşıya
verilir, o da, yerine göre bazan bizzat nezaret ederek hükmü
yerine getirtirdi; eğer öldürülecek mühim bir şahıs ise idamda
bostancıbaşı muhakkak bulunur, hükmü de cellâtbaşı,
maharetine en çok güvendiği bir veya iki cellât ile infaz ederdi ki
bunlara da cellât yamağı denilirdi.
Siyasî mahkûmlar, yağlı kement ile boğulurdu; bazan, idamdan sonra başı,
şifre denilen gayet keskin hususî bir ustura ile
gövdesinden ayrılır,
ya bir
İbret taşının üstüne konulur, ya da sarayın şehre açılan
büyük kapısının,
Babı Hümayun'ün önüne atılırdı.