Bir doktor, bir kadın, bir ölüm, bir tabut ve bir gemi... Tüm olayları karanlıkta kimseyi tanımadan, bilmeden dinleyen bir adam...
Amok Koşucusunun ne demek olduğunu bilmeyenler için kitaptaki alıntıyı aynen veriyorum.
****
Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor... Orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz donuk.. Birden ayağa kalkıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor. Dosdoğru koşuyor! Hep dosdoğru. Nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor... Koşuyor... Ta ki biri o kuduz köpeği vurup yere serene kadar....
***
Şimdi hikayeye bu isim neden verilmiş dersek ben en çok bu kısmı beğendim.
Sevgili doktorumuz sonu olacağını bile bile bir sırrın peşine takılıp gidiyor. Bir kadını kurtarmak isterken öldürüyor... Ölümden kaçmak isterken kadının tabutu yine onu buluyor... Ve doktor acı şekilde bir amok gibi ölüp gidiyor...
Okurken kendizini, doktorun tüm başından geçenleri anlattığı gemide olan o yabancı gibi hissediyorsunuz. Sizin için hayat devam ediyor...