Hani bazı dizilerde derler ya gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır diye ama sadece o karakterler gerçektir olaylar kurgudur ya da tam tersidir, işte bu kitap da öyle bir kitap. Karakterler gerçek fakat olaylar cok guzel bir kurgudan olusuyor.
Düşünün ki bir filozof olan ve dile,dilin sınırlarına, dilin sınırlarının hayatımızda oluşturduğu sınırlara kafayı takmış olan Wittgenstein,irlandada devrimin ve bağımsızlığın öncüsü ünlü Connolly ve yazarın bize ; "Platon'dan Nietzsche ye butun yazarlari büyük bir heyacanla okuyor,fakat okudugu her kelimeye inanmak ile hepsini birbirinin aynı supruntuler olarak görüp bir kenara atmak arasinda bocalayıp duruyordu. Beğenisi Tolstoy ile Dostoyevski arasında bölünmüş gibiydi: Sabahları tertipli, tanrı korkusu olan dindar biriydi, aksamlariysa tatlı dilli, yırtıcı ve şeytani biri olur,şehvetle sinsi sinsi dolanıp, ateşli geceler geçirirdi.Buyuk trajedilerin insanı adam ettiginden bahsetse de, kendisi kederden biraz olsun nasibini almamıştı. Basit, açgözlü, masum, duygusal ve obur biriydi." diye tanıtmış olduğu Mihail Bahtin'i bir odaya tıkıyoruz ve bir de bunların üstüne tuz biber niyetine biraz da "ulysess" in Leopold Bloom'unu serpistiriyoruz.
Adeta entellektueliteden yıkılan bir cennet mahallesi.. bir tarafta tek dilegi kafa dinlemek olan bohem bir hayatin arayışları , diger tarafta bagimsizlik derdine dusmus bir komutanin can havli, bir tarafta sosyalizmin ayak sesleri...