“O kısacık saniyeden itibaren sevmiştim Seni. Biliyorum, birçok
kadın Seni bu sözlerle zaten şımartmıştır, ama inan bana
hiç kimse Seni, önceden olduğum ve Senin için her zaman
olacağım benliğim gibi sevmedi; adeta bir köle, bir köpek gibi
özverili bir şekilde. Çünkü yeryüzündeki hiçbir şey, karanlıktan
gelen bir çocuğun fark edilmeyen aşkıyla kıyaslanamaz.
Çünkü o aşk, umutsuzdur, sahibini hizmetkâr eder, onu bir köleye dönüştürür, hep pusuda yatar ve tutkuludur, yetişkin bir
kadının arzulu, bilinçsiz, ama talepkâr aşkının hiçbir zaman
olamayacağı gibi. Sadece çocuklar tüm tutkularını kendilerine
saklayabilirler: Diğerleri, duygularını bir sohbet esnasında zırvalarken söylerler ya da samimiyette köreltirler; aşk hakkında
çok şey duymuşlardır onlar, çok şey okumuşlardır ve aşkın ortak
bir kader olduğunu bilirler. Tıpkı bir oyuncak gibi oynarlar
onunla, oğlanların ilk sigaralarıyla övünmeleri gibi övünürler
aşkla. Ama benim güvenle sırrımı açacağım kimsem yoktu,
kimse bana bir şeyler öğretmemişti ve beni uyarmamıştı;
acemi ve bilgisizdim: Sanki uçurumdan atlarmış gibi kendimi
kaderimin kollarına bırakmıştım. İçimde büyüyüp gelişen her
şey, yalnızca Seni biliyordu…”