‘’Bir kuşum. Uçuyorum. Boşlukta süzülmekten duyduğum mutluluktan soluğum tıkanacak gibi. Uyku ile uyanıklık arasındaki ana (o ara-bölgede) kuş değilim, kuş olmadığımın bilincindeyim, bir başka deyişle kuş olmadığını bilen, ama bir kuş olan, bir kuş gibi uçabilen, boşlukta süzülen bir yaratığım. Kuş olmadığını biliyorsun, diyorum kendi kendime. Uçtuğuna aldanma, insansın. Gördüğün bir düş. Düşte insan da uçabilir. Ama bir kuş olarak değil, diye yanıtlıyorum kendi kendimi."
Kitabın kapağını açtığımda beni karşılayan bu Üç Düş/Üş öyküsüne kapıldım, sonra da peşinden sürüklendim.