Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Doğu Anadolu Gerçeği

Seyyid Ahmet Arvasi

Doğu Anadolu Gerçeği Sözleri ve Alıntıları

Doğu Anadolu Gerçeği sözleri ve alıntılarını, Doğu Anadolu Gerçeği kitap alıntılarını, Doğu Anadolu Gerçeği en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ve nasıl Batı'nın bir medeniyeti varsa, ileri ilmî ve teknolojik hamleleri gerçekleştirebilmişlerse, biz de Türk ve İslam olmanın şuuru içerisinde ileri hamlelerle, zaten mevcut olan Türk-İslâm Kültür ve Medeniyeti'ni yeniden ihya etmek zorundayız. Diğer bütün yollar çıkmazdır. İsteyen denesin. Türkiye'yi ne Marx'ın kitabı kurtarır, ne Adam Smith'in kitabı; bu memleketi Türk-İslam klasikleri kurtarır. Unutmamalıyız ki, her milletin, her medeniyetin bir temel mukaddes kitabı vardır.
Şurası bir gerçek ki, en azılı bölücüler Doğu'dan ve Güneydoğu'dan değil, Ankara, İstanbul ve Izmir gibi büyük şehirlerden çıkmaktadır. Namazlı, niyazlı evlerinden ayrılan, bu vatana, bu millete ve bu devlete gönülden bağlı insanlarımız, gençlerimiz ihanet şabekeleri tarafından kandırılıyor.
Reklam
Türk insanının, müslüman ve Türk olarak yetiştirerek yüksek okullara yolladığı çocuklarının durumu ortada...
herkes bir tarafından tutarak Doğu ve Güney Doğu Anadolu'muzu bir yerlere çekmek istiyor. Türklük Dünyası'nı ve İslâm Dünyası'nı esir almak ve sömürgeleştirmek için plânlar hazırlanıyor ve savaşlar veriliyor. Üstelik, bu tertiplere ve oyunlara gelen pek çok piyon ve uşak da bulunabiliyor. Evet, uyanık, olmak, hem de çok uyanık olmak zamanıdır.
Bütün maksatları, Müslüman-Türk'ü Avrupa'dan ve Anadolu'dan atmak, kurduğumuz kültür ve medeniyeti çökertmek, zengin, bereketli ve stratejik değeri yüksek olan vatanımızı paylaşmak, İslâm Dünyası'nı başsız bırakarak sömürgeleştirmektir. Gerçekten de Anadolu'da bin yıllık tarihî mâceramız göstermektedir ki, Türk Devleti güçlü ve Türk Milleti birlik ise, yalnız biz değil, bütün İslâm Dünyası da barış, mutluluk ve huzur içindedir. Aksi bir durum varsa, Türklük ile birlikte bütün İslâm Dünyası da perişandır.
Kesin olarak bilinmelidir ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda yaşayan "halk kitleleri" ile Malazgirt Zaferi'nden önce, bu bölgede yaşayan halk kitleleri arasında önemli farklar vardır. Belki, Malazgirt Zaferi'nden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda yaşayan nüfusun yapısı, menşei ve mahiyeti etrafında karanlık noktalar, şüpheler ve tereddütler bulunabilirdi. Fakat, Malazgirt Zaferi'nden sonra, bu bölgemizde yaşayan nüfusun Türklüğü üzerinde şüphe duymaya asla yer yoktur.
Reklam
Unutmamak gerekir ki, Türk Devleti’nin parçalanması, sadece, çeşitli renkteki “küfür cephesinin” işine yarayacaktır. Allah korusun, muhalfarz, böyle bir parçalanma olursa, bundan sadece Türklük değil topyekûn İslam Dünyası zarar görecektir. Bunu bilerek ve düşünerek hareket etmek yalnız bir namus borcu değil, aynı zamanda “dinî” ve “millî” bir vecibedir.
Selahaddin Eyyubi ve Türklüğü
Bütün bu farklı ve çelişik tezler yetkili ilim ve fikir adamlarınca çökertilince, bu sefer “bölücü çevreler kendilerine yeni “bir tarih kökü” bulmak ümidi ile M.S. 10. Asırda yaşayan Mervanoğulları emirliğine tutunmak istemişlerdir. Ancak, bu küçük beyliğinde bir “Arap emirliği” olduğu anlaşılmıştır. Yine aynı çevreler M. s. 12. Ve 13. Asırlarda yaşayan Eyyubi Hanedanı’na sahip çıkmak istemişler ancak ilim adamları Eyyubi Devleti’nin ahalisi umumiyetler Arap ve idarecilerinin de Türk olduğunu ispatlamıştır. Nitekim Selahaddin Eyyubi’nin ağabeyinin adı da Turanşah’tır. Diğer kardeşlerinin de adları ise Tuğtekin ve Böri’dir. Selahaddin’in dayısının adı Şihabeddin Mahmut b. Tüküş idi. Selahaddin’in annesi özbeöz Türk’tür. Gene Selahaddin’in hanımlarından birisi olan Unar Bey kızı İsnatüddin Amine Türk’tür. İki eniştesi Türk’tür. Bunlardan birisi Uranoğlu Sadeddin Mesut diğeri ise Muzafferüddin Gökböri idi.
Allah, Yavuz Sultan Selim'den binlerce kez razı olsun
Bilhassa "imparatorluk döneminde" müşahade ettiğimiz üzere, "İran'ın, asırlardan beri, dinî ideolojisi haline gelen şiilik", yalnız Doğu Anadolu insanı üzerine etkili olmakla kalmamış, bu cereyan, Anadolu içlerine ve hatta imparatorluğumuzun Avrupa topraklarına kadar nüfüz edebilmiştir. Bu hareket, bu kadarla da kalmamış
Yine, unutmamak gerekir ki, Türk töresi, ahlâk nizamı, gelenek ve görenekleri, kültür ve medeniyeti, asırlardan beri İslâm ile kaynaşarak ve şekillenerek yapyeni bir "medeniyet" kurulmuştur. Kanaatimizce, bu terkip, hassasiyetle korunmalıdır. Bilindiği gibi, Batı Medeniyeti, Greko-Latin kültürü ve Hıristiyanlık din ve ahlâkının bir terkibi üzerine kuruludur. Evet, bizim de kendimize mahsus, orijinal bir kültür ve medeniyetimiz vardır ve ismi Türk-İslâm medeniyeti'dir. Bu terkibe sahip çıkmak, bunu, korumak ve geliştirmek bizim boynumuzun borcudur.
Reklam
Kürtçe
Herkesin rahatça müşahede edeceği üzere bugün, Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'muzda yaşayan halkımızın kahir ekseriyetinin konuştuğu dil, kesin olarak Türkçe'dir. Ancak, daha önceden de belirttiğimiz üzere, yol ve mektep götüremedeğimiz ve kültür merkezlerimizle irtibat sağlayamadığımız bazı vatan parçalarında yaşayan vatandaşlarımız, bazan "kurmanci", bazan "zazakî", bazan " goranî", bazan "sorani", bazan "loranî" (lurî) denen ve hepsine de ortak olarak "kürtçe" tabiri yakıştırılan bir "ağız"la konuşmaktadırlar. Ancak, hemen belirtelim ki, bu "ağızları" konuşan gruplar, birbirlerini anlamamaktadırlar. Hepsinde ortak olan tek şey, "yek,dü, se, çar, penç,...." diye başlayan ve devam eden Farsça Sayı Sistemi'dir. Oysa, etnolojik araştırmalar göstermiştir ki, en iptidaî bir dilin bile, kendine mahsus bir sayı sistemi vardır. Herkes rahatça müşahede etmektedir ki, emperyalistlerin ve bölücülerin " Kürtçe" tabir ettikleri " ağzın" böyle bir hususiyeti yoktur. Bu durum bile, "zorlama bir dil" ihdas etme gayretlerini ortaya koymaya yeter. Bize göre, "kürtçe" tabir edilen "ağız", kültür temaslarının emperyalizme dönüşmesinin acı bir meyvasıdır.
Acı da olsa, itiraf itiraf edelim ki, Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'muzda, kültür emperyalizmi, Malazgirt Zaferi'mize rağmen devam etmiş, bu bölgemizde yaşayan Türkmen ve Oğuz boyları, kolay kolay kültür merkezlerimizle irtibat kuramadıkları için, zaman içinde kendi "öz kültürlerine" yabancılaşmışlardır.
Anlaşılıyordu ki, geri kalmışlık, bir bölgenin değil, topyekun Anadolu'muzun kötü damgası idi. Ülkemizin geri kalmışlığı söz konusu idi. Kalkınma bir "parça" meselesi değil, bir "bütün" meselesi idi. Evet, ülkemizin her tarafı, aynı derecede kalkınamamıştı, ama bu, bir "bölge" meselesi yapılamayacak ölçüde girift bir durumdu. Mesele, bir Doğu, Batı, Kuzey, Güney meselesi değildi. Çünkü, ülkemizin her yerinde, kalkınamamış ve çok geri kalmış vatan parçaları vardı.
Bölge çıkarları bakımından Avrupalı emperyalist devletlerin, "Kürt" diyerek ayırmak istedikleri doğulu Türk aşiretlerini, menfaatleri doğrultusunda yönlendirme çabaları günümüzde devam eden kürtçülük meselesi'ni ortaya çıkarmıştır.
Şeyh Said'in 13-14 Şubat 1925 tarihinde başlattığı olayın 25 Kasım 1925 tarihinde Rize ve Of'da şapka kanununa muhalefet, 1 Şubat 1933'de Türkçe ezan okunmasına muhalefet, 22 Aralık 1930 tarihinde cereyan eden Menemen olayı ve nihayet İskilip olaylarından karakter bakımından farkı yoktur...
99 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.