"Evet, her şey hiç! Her şey bir sabun köpüğü! Saadet de öyle! Tutmak, yakalamak istediğiniz zaman parmaklarınız birbirine sürünüyor. Ve ortada hiçbir şey yok. Ya aşk! Aşk nedir? O kadar kahir, o kadar elle tutulabilecek kadar muazzam bir ıstırabı olan bu aşk nedir? Hiç, o da bir hiç, öyle değil mi?" Seza, küçük oğlu Mehmet ve dadısıyla yaşarken evli bir adam olan Atıf'la ilişkisi olur. Atıf, ölen kocasının ortaklarında kalan parayı alması için Seza'nın yurtdışına gitmesine yardım eder. Seza yurtdışındayken Atıf'ın başından savmak için kendisini yurtdışına gönderdiğinin farkına varır. Yurtdışında bir taraftan kocasından kalan parayı almaya çalışırken, bir taraftan da oğlu Mehmet'in hastalanmasıyla hastane ve sanatoryumlarda vakit geçirmeye başlar. Her şeye rağmen Mehmet'i kurtaramaz. Suat Derviş, 1935 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen ve 1939 yılında kitap olarak yayımlanan eseri Hiç'te bir kadının dünyasını anlatıyor. Yazar, bu eserinde farklı açılardan annelik ve aşk temasını ve Doğu ile Batı arasındaki farklılıkları da olağanın dışında bir bakış açısıyla ele alıyor.
Kitabın Konusu:
216 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 1939
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

216 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Canan Hatiboğlu Hiç için yazdığı sunuşta Suat Derviş'in eserlerinin, kronolojik açıdan Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına, ya da toplumcu gerçekçiler içine konulabileceğini, anlattığı kadın
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
"Hiç" değil
216 syf.
·
Puan vermedi
"Anne olmak ne saadet! Anne olmak ne felaket Yarabbi!" Uzun zamandır bir kitabı soluksuz okumamıştım. İnanılmaz etkilendim. Öyle ki oğlum (4) anne bu kitap sana birşey mi yaptı dedi. Evet kitap beni alıp duvardan duvara vurdu..
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
Sabun köpüğü gibidir hayat
216 syf.
8/10 puan verdi
Okuduğum ilk Suat Derviş kitabı. Bayıldım, mest oldum. 1930'lu yıllarda yazılmış olan 'Hiç' kitabı bir kadının talihsiz hayatını konu alıyor. İlk gençlik aşkı ki o çok masumdur ve niyetsizdir, evlilik, yasak aşk, diğer kadın olmak, annelik, evlat acısı, yas süreci ve ölümü anlatan, dopdolu iç konuşmalarla sarılmış bu eser beni etkiledi. Sade ama vurucu bir üslubu var yazarın. Okurken muhteşem bir tat ve anlayışla okuyorsunuz. Duygularımıza güzel tercüman olmuş. Çünkü evrenseldir duygular. Sevmek, sevilmemek, kıskanmak, üzülmek... Kadının ağzından bir kadının anlatılışı ve kadın okur olarak onu anlamak. Kitap kapağındaki sabun baloncukları kitaptaki şu satırlara istinaden: 'Hayatta hakiki ve devamlı hiçbir şey yoktur. Her şey bir sabun köpüğü gibidir. Solmaya, ölmeye, yok olmaya mahkumdur. Sabun köpükleri... sabun köpüklerinden ufaklı büyüklü balonlar olur. Bunlar ışıltılarıyla, pırıltılarıyla, renkleriyle gözleri oyalayan ve sanki her biri birer alemmiş vehmini veren balonlar, fakat siz onları beğenirseniz, onları tutmak isterseniz ne olur? Parmaklarınız birbirine vurur ve ortada hiçbir şey kalmadığını görürsünüz. İşte, hayat da böyledir. İçinden bin küçük balon çıkan bir sabun köpüğü!'
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
Kendini Sessizce Tüketen Bir Kadın: Hiç
216 syf.
·
Puan vermedi
Hiç, hayatta bir kenara itilmiş, ne tam vazgeçebilmiş ne de tutunabilmiş bir kadının, Seza’nın hikâyesi. Bu roman, sadece bir kadının çöküşünü değil; aynı zamanda bir insanın yavaş yavaş silinmesini,
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
216 syf.
7/10 puan verdi
. Annesiz, babasız, sevgisiz büyüyen Seza, kocası ölünce küçük oğluyla kalmış, evli olmasına rağmen mutsuz olduğunu, aşkı onda bulduğunu söylediği Atıf'a kapılmıştır. Bu saplantılı sevdası bazen çocuğuyla bile yeterince ilgilenmemesine sebep olur. Atıf'ın ısrarıyla, kocasından kalan hakkını almak için Almanya'ya gitmeyi kabul eder. Düşündükçe Atıf'ın kendisini başından attığını anlar. Bu arada oğlu hastalanır. Onun ölümle yüz yüze gelmesi oğlunu ihmal ettiği günler için pişmanlıkla dolmasına yol açar. . . Türk filmi gibi bir romandı. Benzer konuları işleyen filmleri çok izledim zamanında. Seza'nın kendiyle konuşmaları, duyguları, yaşadıkları başarılı bir şekilde aktarılmış. Küçük çocuğun konuşmaları, bazı diyaloglar tam film gibiydi gerçekten. Tabii romanın asıl önemi, yazıldığı döneme göre cesur sayılacak fikirleri, üstelik bir kadın yazar tarafından ifade ediyor olmasında. . . Alıntı: . Evet, her şey hiç! Her şey bir sabun köpüğü! Saadet de öyle! Tutmak, yakalamak istediğiniz zaman parmaklarımız birbirine sürünüyor. Ve ortada hiçbir şey yok. Ya aşk! Aşk nedir? O kadar kahir, o kadar elle tutulabilecek kadar muazzam bir ıstırabı olan bu aşk nedir? Hiç, o da bir hiç, öyle değil mi?
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
216 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
19 saatte okudu
Aşk ve Dram konulu filmlere bile dayanamazken bu tarz bir kitaba yalnızca yazarı ve vermek istediği mesajları anlamak adına katlanabiliyorum. Tabii bu kitabın kötü olduğu anlamına asla gelmez. Hayatın koca bir hiç olduğunu vurgularken kullandığı Seza adlı kadın karakterin yaşadıkları insanı üzüyor. Aynı zamanda okurken eleştirmek de mümkün oluyor. Hayatta bir hedefiniz, bir ülkünüz vardır değil mi? İnsan ilişkilerinde de bunu göz önüne alırsınız. Mesela çok başarılı biri olmak istiyorsanız, başarılı veya başarıya aç, başarmak için çabalayan biriyle olursunuz. Başarısız veya pes etmiş birinin size bir şey katmayacağını bilirsiniz. Aynı şekilde Seza adlı kadında bana göre ilgi yahut sevgi arayan bir kadın ama madem böylesin seni sevenle ol, madem olamıyorsun neden başkaları? Madem bu kadar istiyorsun, neden bekleyemiyorsun? Bu da ayrı bir sorun. Yok para arıyorum diyorsan neden başka maceralar. Yani pek çok soru ve eleştiri yöneltilebilir burada karakterlere. Aslında bir üst paragrafta anlatmak istediğim şu, bir karakter ve bir karakter karmaşası var. Ruhsal olarak bir kadının hayal ve hayat kırıklıklarına odaklanıyoruz. Psikolojik durum o kadar karmaşık ki, melodram diyebileceğimiz bir öykü çıkıyor. Yine de ben bir kadının bu kadar çaresiz yahut ne yapabileceğini bilemediği bir durumda bu kadar zayıf kalacağına inanmıyorum. En azından çevremdeki hiçbir kadın, bu kadar güçsüz değil. Şükürler olsun. Peki bu kadar güçlü gözüken ve ayakta durmaya çalışan bu kadına neden güçsüz dedim? Eh ona da artık okuduktan sonra varın sizler karar verin. Okumak isteyenler olursa buralardayım. İyi okumalar dilerim..
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
216 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Dram yüklü bir kitaptı. Genç ve güzel bir kadın olan Seza'nın hikayesi anlatılıyor. Eşini kaybettikten sonra oğlu Mehmet ile yaşayan ve Atıf adında evli bir adamla ilişkisi olan kadın ve 16 yaşında iken Yusuf adında bir askere vurulmuş ve Yusuf kadar kimseyi sevmemiş bir kadın. Atıf tarafından terk ediliyor. Oğlu Mehmet ölüyor. İşte burası tam bir dram ve 19 yıl sonra gençlik aşkı Yusuf ile karşılaşıyor . Adam adını bile hatırlamıyor ve ölümle biten hayat. Hiçlik evet hayatında ki hiçlik....
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
216 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Hiç- Suat Derviş Suat Derviş'i ne Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı'nın başlangıcındaki eserle­rin ne de döneminin popüler romanlarının çizgisinde anmak olası değil. Toplumcu gerçekçi ve Marksist izler taşıyorsa da sadece bu akımlarla da izah edilemez. Hiç de kimilerinin bakış açısıyla edebiyat tarihinde "ortada kalmış" bir halin, kimlerinin bakış açısıyla da nev'i şahsına münhasır bir edebiyatın ürünü... Hiç, Suat Derviş'in hayatından izler taşısa da bir döne­min toplumsal panoraması, bir kadının dramı, insan ruhunun halleri, hayal kırıklıklarını birkaç cümleyle anlatamayız. Hiç'in kahramani Seza'nin "o kadın" olma hikayesini okuyoruz. Sezai küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş başkalarının yanında kalmak zorunda kalmış sevgiye ve guvene muhtaç bir kadındır. Aradigi bu duyguları bulamayan Seza'nin önce Yusuf'a sonra Atıf'a tutulması bundandır. Bir kadının hayal kırıklarıyla süslenmiş hayatını okurken oğlu Mehmet'e sevgisini de anlıyoruz.
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
223 syf.
10/10 puan verdi
·
18 saatte okudu
#Okudukbitti #Hiç #SuatDervişOkumakAyrıcalıktır #SuatDerviş #249Sayfa O her şeyin hiçliğine, her şeyin yokluğuna, her şeyin manasızlığına emin️ Bak ne kazandığıma dünyadan? Hiç. Nedir ömrümden geriye kalan? Hiç. Neşe mumuyum ben; ya söndüğüm zaman? Hiç. Câm-ı cemim ben; ya kırıldığım zaman? Hiç. Hayyam️ ️ Seza anne babasını çocuk yaşta kaybedip, teyzesinin yanında büyümüş buruk bir çocuktur. En büyük zaafı sevmek ve sevilmektir. Çocuk denecek yaşlarda gençlik aşkları sonrasında evlenir, oğlu Mehmet doğar ve sonrasında genç yaşta dul kalır. ️ Atıf’a aşık olduğunda karısından boşanıp kendisi ile evleneceğine inanır ancak Atıf pek öyle düşünmez. Kocasından kalan ve oğlunun hakkı olan mirası alabilmek için Almanya’ya gitmesi gerekir ve Atıf’ta bunu destekler. Niyeti pek tabiki başından savmak, kendinden uzaklaştırmaktır. ️ Almanya’da işler işler hiç te sanıldığı gibi gitmez. Seza bu güne kadar yatmadığı duyguları tadacağı şeyler yaşayacaktır. Mutsuzluk, çaresizlik, hiçlik… O hayat dolu kadın yoktur artık️peki neden ️ Yine harika bir Suat Derviş eseri okuduk Seza, Çılgın Gibi kitabındaki Celile gibi başlasa da kitabın ilerisinde bambaşka bir seviyeye kadar evrilmiştir. Seza’nın Almanya günlerindeki karakterilize edilişine bayıldım, tabiri caizse her anını yaşadım. Ve ve tabiki final çok çok etkileyiciydi. “ - Ne olmuş kadına? - Ne olacak bayım, görmüyor musun Hiç olmuş.”
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma
Seza'nın Dramı
216 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Hayatın koca bir aldatmaca, koca bir yalan olduğunu tek kelimeye nasıl sığdırabilirsin? "Hiç" bunu başarabilen nadir romanlardan bir tanesi. Suat Derviş'in naif kaleminden muazzam bir eser. Normal şartlarda aşk ve dram türü şeylere çok fazla ilgim olmasa da bu kitabı okurken yaşamak ve Seza'nın dramının ortasında kendini bulmak. O yorgunluk ve yılgınlığı yaşamak aynı zamanda o heyecanı tatmak çok muazzam hisler. Bir annenin çocuğu için neleri göze alabileceğini bu romanda fazlasıyla görebiliyoruz. Romanı sevdiren bir diğer özelik ise dili. Günümüz konuşma ve yazı dilinden bir tık daha uzak olması okurken tam olarak o dönemin içinde var olmanıza yardımcı oluyor.
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013194 okunma

Yazar Hakkında

Suat Derviş
Suat DervişYazar · 36 kitap
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş Hanım, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandır.. Otuza yakın roman, pek çok hikaye, makale, eleştiri ve çeviriler yayımlanan Suat Derviş'in en bilinen eseri Fosforlu Cevriye'dir. Eserleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır. Avrupa'ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrasi alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir. 1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu idi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünun'un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa'nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid'in mabeyncilerinden Kamil Bey'in kızı Hesna Hanım'dır. Osmanlı'da Telefon İdaresi'nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım'ın kardeşidir. Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi. Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi'ne, ardından Bilgi Yurdu'na devam etti. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet 1918'de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından 'hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi" olarak tanıtıldı. Bu yıllarda Nazım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir. Şair Nazım Hikmet, 1920'de Gölgesi adlı şiirini Suat Derviş'e ithafen yazmıştır. İlk eserleri Suat Derviş'in ilk romanı olan Kara Kitap 1921 yılında basıldı. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eserde ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlattı. 1923'de yazdığı Hiç Biri romanını, Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma'nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine(1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul'un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925'te ilk hikayeleri Almanca'ya çevrildi. İlk gazetecilik deneyimleri Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelen Refet Bey'le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı. Bir süre sonra Alemdar'dan ayrılıp İkdam'a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu. Berlin yılları 1927'da konservatuar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya'ya gönderildi; Berlin'de Sternisches Konservatuvarı'nda piyano dersleri aldı. Bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği Almanya'da öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalıştı. Yazıları çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinden siyasi gazetelere kadar pek çok yayın organında yayımlandı. 1932'de babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olmadan Türkiye'ye döndü. Yurda dönüş ve 1930'lu yıllar Yurda döndükten sonra Babıali'nin başarılı muhabirleri arasına girdi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara'da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımladı. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürdü. Onu Bekliyorum (1934), Onları Ben Öldürdüm (1935), Baba Oğul (1936) romanları çeşitli gazetelerde tefrika edildi. Resimli Ay'da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına adım attı. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı'nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi. 1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde Sovyetler Birliği'ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi. Dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, "kıpkızıl komünist" olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu. Gezinin yapıldığı 1937'de tefrika edilen Bu Roman Olan Şeylerin Romanı görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu- gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938'de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939'da "Hiç romanı yayımlandı. Politik yaşamı ve mahkumiyeti Suat Derviş'in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş'i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları "Yeni Edebiyat Dergisi" olmuştu. Çift, Türkiye'de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu. 1944'te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi' romanları gazetelerde tefrika edildi. "Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?" adlı incelemesinin 1944'te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan 'Hatice Saadet Baraner' yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner'i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı. Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947'de "Büyük Ateş ", 1950'de "Yaprak Kıpırdamasın " romanları tefrika edildi. Paris yılları 1951'de tekrar tutuklanan eşinin 1953'de yargılanmaya başlaması üzerine kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık ülkeden ayrıldı; İsveç'teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa'da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı. Zeynep İçin romanını Ankara Mahpusu adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca'ya çevirdi. 1957'de Le Prisonnier d'Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç'in Drina Köprüsü'nden bile daha iyi bulundu. Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca'ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958'de yayımlandı. Yurda dönüşü Reşat Fuat Baraner'in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye'ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikayeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray'dan Bir Perihan adlı romanı 1963'te Gece Postası'nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968'de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı. Son yılları ve ölümü 1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti. Moskova'da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişli'deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971'de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı. Ertesi sene Fosforlu Cevriye 'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972'de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.