İstanbul ve Necip Fazıl deyince insanda ruh ve kalıp düşüncesi oluşuyor. İstanbul ve hasret. İçinde bile olsan hasreti dinmeyen şehir. Süleymaniyede olsam, Üsküdarı özlerim. Üsküdardan bakınca sur içini düşlerim
Ama kitap isminin vaad ettiğini vermedi bana. Zaten Necip Fazıl tarafından kitaplaştırılmış bir eser değil. Birkaç yazı dışında yaraya merhem olmaktan uzak. Eseri derleyen Mehmed Kısakürek. Üstadın oğlu. Merak ettim kitaba neden bu ismi vermiş?
Lisân-ı iştika ile yazılmış yazıların birçoğu. Değişen Istanbul'a dair şikayetler var genelde.
Otobüs, tramvay, vapur ve insanlardan şikayet. Gazete ve mecmualardaki gündelik eleştiri yazıları diyelim. Istanbul'a hasret yok yani.
Birkaç not:
Ve sevmek fiilinin, aleladelik içinde hariküladeliğe eş olarak, onu ancak en girift tecellisi içinde canlandırabileceğine inanıyorum.
İstanbul bence, sevmek fiilinin en müşahhas hedefi olan bir kadın hayalinde heykelleştirebilir.
Tabiat halindeki İstanbul, şehir halinde İstanbul'u, zaman ve mekan şartlarına göre, en keskin şahsiyete davet ediyor.
Erkeklerin gözünde merhamet, kadınların gözünde iffet, gençlerinin gözünde saffet, yaşlılarının gözünde şefkat kalmamış şehir.