"İnzivaya çekildim, döneceğim," yazsam kapıma, tıklatmadan gitse herkes gibi... Dediğim bir sevginin özlemini çekiyorum. Anlatamam, çok derin ve çok derinlerde.
Birkaç zaman sonra inzivadan ayrılıyorum, gerçek hayata dönüyorum. Bu gerçek hayatta ekmeğinin derdine düşmüş bir baba gibi avare avare iş arıyorum. Lakin hiçbir iş beni tamamlayamıyor. Her birinden ayrı bir yara alıyorum. Öyle ki suyun bile canımızı acıttığı zamanlarımız bunlar.
Ah be Başkanım, ah be!
Sonra Başkanım, her gün batımı verandada oturuyorum. Gün batıyor gözlerimden. Meltem, hafif mi hafif esiyor. Ben sallanan bir sandalyede zamana yenik bir kelebek. Ömrü tırtıl olmaktan yeni kurtulmuş. Sessizce ufka sesleniyorum. Ve sanki cennet iğde çiçekleri gibi kokuyor. Öyle serin ve nazlı hissediyorum ki dalların uğultusuna eşlik ediyorum. Yağmur benim içime yağıyor, mavi boyalı bir kapıdan. Çocukluğum kokuyor... Her yer masmavi denizden. Ben denizin tam orta yerinde, mavilikler de benim içimde. Burnuma çalınıyor yasemin çiçeği ve beraberinde iğde kokusu. Huzur ta içimde, şuramda...